Kudüs hakkında bilinmeyen bir şey kalmamıştır muhtemelen, ama zamanın ruhu gereği bazılarının unutulduğu, önemlilerin gölgede kaldığı, bazı kavramların birbirine karıştığı da bir gerçek. Sevdiğini iddia edenlerin bugün bile düşmanlarının diliyle konuştuğunu görünce, sonraki çağların Kudüs sevdalılarına bir yol haritası oluşturmak için sayfamız okunmaya hazır bir mektup.
“Doğan güneş altında söylenmedik söz kalmamıştır” kaidesinin en çok kendini gösterdiği yerlerden biri kuşkusuz Kudüs’tür. Mensubu bulunduğumuz fikir ve gönül coğrafyasının süzgecinden geçirerek Kadim belde hakkında birkaç malumatı arz etmeye çalıştığımız sayfaların istifadeye medar olmasını ümit ediyoruz...
Kur’an-ı Azimüşşan mekânlar içinde bir tek ona iltifat etmiş satırlarında. Tahrif edilmiş kitapların bozulmamış kısmı kaldıysa kutsala dair, Kadim Kudüs’ün tarihinden de bahseder mutlaka. Her sultan onunla taçlandırmak istemiş fetihlerini. Bu sebeple mümkün değil bir şeyler yazmak Kudüs’ün önemine dair, ciltler dolusu boş sayfanız yoksa eğer...
Kudüs’te Bulunan Önemli Yapıların Yerleşimleri ve Ayrıntılı Bilgileri
Kudüs Tarihi
Şehir Kapıları ve Kuleler
Cami ve Mescidler
Çarşılar
Tarihi Sebiller
Zaviyeler
Türbeler
Hamamlar
Yokuş ve Caddeler
Sur İçi Diğer Eserler
Müslüman Mezarlıkları
Şehir Mahalleleri
Ribatlar
Medreseler
Zeytin Sıkma Yerleri
Hastaneler
Hankahlar
Kahvehaneler
Alim Kabirleri
Kütüphaneler
Hanlar
Gayrimüslim Mabedleri
Kültür Merkezleri
Şehir Dışı Eserler
Hristiyan Mabedleri
Şehir Dışındaki Türbeler
Kudüs Gezi Rehberi
Yahudi Mabedleri
Kudüs Şairleri
Müzeler
Kudüs Kronolojisi
Kitap Önerileri
Film Önerileri
Belgesel Önerileri
Pratik Bilgiler
Kudüs Kavramları
Şahsiyetler
Asırlar Boyunca Kudüs
Tarih öncesi çağlarda Kudüs Arkeoloji ve tarih araştırmacıları, MÖ 3200 yılında yazının icadından önceki dönemi tarih öncesi olarak adlandırırlar. Bu döneme Taş Devri adını vermişlerdir, çünkü insanoğlu aletlerini ve silahlarını taşlardan yapıyordu. Bu dönem Antik Doğu’daki arkeologların yarım milyon yıl olarak tahmin ettikleri uzun bir döneme uzanmaktadır. Tarih öncesi dönem çalışmaları; Filistin’in mağaralarında ve tepelerinde keşfedilen arkeolojik kalıntılara dayanır ve bu kalıntılar, ilkel insanoğlu tarafından yapılan taş, ahşap, kemik aletler ve çakmaktaşı silahlardan oluşur; baltalar veya mızrak uçları olarak kullanılan ve hayvanların avlamasına, kişilerin kendilerini savunmasına veya kesmesine yardımcı olan oklar bulunmaktadır. Ağaçlar ve kazma yerleri de bulunmaktadır. Bilim adamları bu dönemi dört aşamaya ayırmaktadır: Eski Taş Devri: Bu dönemin insanları hareket halindeydiler ve onları hayatta tutmak için gerekli yiyecekleri toplayarak geçinmişlerdir. Bu medeniyetin kalıntıları, Doğu Kudüs dağlarındaki Kızıl Irak Mağarası da dahil olmak üzere Filistin topraklarının çeşitli yerlerinde bulunmuştur. Orta Taş Devri: Burada Filistin halkına ait izlerbulunmuştur. Bu vahşi hayvanların evcilleştirildiğini, göçebe yaşamın terk edildiğini ve yerleşik hayata geçiş eğilimini gösterir. Bu dönemdeki arkeolojik bulgulara bakılarak; ölüleri gömme yönteminde büyük gelişim gösterildiği keşfedilmiş, ölülerle birlikte alet, silah ve mücevher yerleştirme yöntemlerinin uygulandığı görülmüştür. Bu da ölümden sonraki yaşam fikrine inanışın, dini ritüellerin ve inançların ortaya çıktığını göstermektedir. Cilalı Taş Devri: İnsanoğlu tarımı keşfetmiştir ve toplayıcılık yerine gıda üreticisi olmuştur. İlk mahsullerin en öne çıkanları; özellikle Kudüs dağlarındaki Ariha ve Wadi al-Tahun bölgeleri olmak üzere tüm Filistin’de yetiştirilen buğday ve arpadır. Bu dönemde Ariha şehri, iki veya daha fazla odadan oluşan duvarlı evleriyle inşa edildi. Yuvarlak evlerin yerini iki veya daha fazla odalı dikdörtgen evler aldığından konut gelişimi kaydedilmiştir.
Kudüs’ün Fethi
Dört halife döneminde Kudüs ve Beytülmakdis’in fethi: Beytülmakdis’in fethi, Filistin fethinin bir parçası olarak görülür ve Resulullah’ın (sav) sağlığında uyguladığı stratejiyi tamamlayan bir hamle olmuştur. Resulallah sav Filistin’e elçiler ve birlikler göndermiştir. Hayatı boyunca bu konuda 6 kere girişimde bulunmuştur. Bu seferlerin öncelikli amacı keşif olmakla beraber, Bizanslıların ve Arap müttefiklerinin gücünü test etmek, savaş yöntemlerini öğrenmek, o civardaki Arap kabilelerini etkilemek ve onları İslâm ile tanıştırmaktı. Beytülmakdis’e yapılan seferler şunlardır: Hismâ seferi- Hicri 7. yılZâtüsselâsil seferi- Hicri 8. yılZâtülatlah seferi- Hicri 8.yılTebük seferi- Hicri 9. yılÜsame seferi- Hicri 11. Yıl (Resulallah, Usame bin Zeyd’i Filistin’in güneyinde bulunan Yebna bölgesine göndermek istedi, fakat vefat etti. Sonrasında, onun bu emrini Hz. Ebubekir yerine getirdi.)Ebubekir’in halifeliği zamanında, Halid bin Saîd kumandanlığında gerçekleşen Tima seferi- Hicri 13. Yıl Hz. Ömer’in Kudüs Fethi Kudüs’ün fetih tarihinde çeşitli rivayetler vardır. Saif bin Omar al-Tamimi el-Kufi, fethin hicri 15 yılında olduğunu söyler. Yezid bin Ubaidah al-Dimashqi, al-Walid bin Muslim al-Dimashqi, Ibn al-Kalbi, al-Yakoubi ve Ibn al-Batriq gibi olaya zaman ve mekân açısından yakın olan raviler, fethin hicri 16 yılında gerçekleştiğini aktarmıştır. Ebu Hafs al-Dimashqi, fethin hicri 17 yılında gerçekleştiğini aktararak diğerlerinden ayrılmıştır. Hz. Ömer’in hicri 16 yılında Cabiyah’a gelmesinden sonra fethedilmiş olması daha muhtemeldir. Çünkü, Hz. Ömer o yıldan önce Filistin’e girmemiştir. Ebu Ubeyde Bin Cerrah r.a. 636 yılında (Hicri 15)te Şam’ı fethettikten sonra İliya halkına mektup yazdı, şehir halkına İslam’a girmelerini veya cizye ödemelerini, ya da savaşmaya razı olmalarını teklif etti. İliya halkı savaşmayı tercih etti. Ebu Ubeyde Bin Cerrah r.a. İslam ordularını Kudüs üzerine gönderdi o zamanalar Kudüs’ün ismi İliya idi. Şehrin etrafını kuşattılar, şehir halkıda savaş hazırlığı olarak şehir surlarını korudukları gibi kendilerini de korumaya aldılar. Said Bin Zeyd şehri kuşatmıştı sulh istedi lakin kabul etmediler baş edemeyeceklerini görünce şehri Müslümanların halifesi Hz. Ömer’e ancak teslim edeceklerini söylediler. Ebu Ubeyde Bin Cerrah r.a. Hz. Ömer’e mektup yazdı Kudüs halkının talebini bildirdi. Hz. Ömer r.a. bunu kabul etti Kudüs’e doğru hareket etti. Ömer El Faruk r.a. Kudüs’e vardığında Ebu Ubeyde Bin Cerrah r.a. gözetiminde şehrin patriği Sofronyus’a emanname verdi. Ömer Emannâmesi ve fethin sonuçları Hicri 15 yılında gerçekleşen Yermük savaşında zafer kazanan Müslümanlar, Halife Ömer bin Hattab’ın emriyle Filistin’in fethi için, Beytülmakdis’e yöneldi. Şehrin nasıl fethedildiğine dair iki rivayet bulunuyor: 1.Birinci rivayet- En yaygın olanı Ebu Ubeyde bin Cerrah ve beraberindeki Fethü’ş-Şam ordusu Beytülmakdis’i kar kış demeden dört ay boyu kuşatma altında tuttular. Bu durumdan daralan halk güvence istedi. Bizzat halifenin bu emannâmeyi imzalamasını talep ettiler. Ebu Ubeyde, Ömer bin Hattab’a, oraya gelip emannâmeyi imzalaması için yazı gönderdi. Hz. Ömer, Cabiyeh bölgesine, oradan da Beytülmakdis’e gelerek şehri sulh yoluyla teslim aldı. Emannâmeyi imzalayarak halka güvence verdi. İkinci rivayet: Dr. Al-Douri, “mukaddes şehrin eskiden bu kadar askeri önemi olmadığını, fetihlere direnmekte istikrarlı olamadığını, teslim ve uzlaşmanın Ebu Ubeyde gözetiminde gerçekleştiğini ve o sırada Halife Ömer’in Şam’daki Arap güçlerini kontrol için Cabiyeh bölgesine geldiğini söyledi. Ondan sonra, İsra ve Miraç hadisesinin gerçekleştiği topraklar ve ilk kıble olduğu için Kudüs’ü ziyaret etti. Belki de bu ziyaret barış için bir onay olarak kabul edilmiştir.” Şeklinde bir görüş belirtmektedir. Hz. Ömer Emannâmesi Barış anlaşması olarak da bilinen Ömer Emannâmesinin maddeleri, metni ve şehirdeki hangi kısım insanları kapsadığı konusunda farklı rivayetler vardır. Genel olarak bu barış anlaşması Hristiyanlar için yapılmıştır. Emannâme ile ilgili iki meşhur rivayet vardır: -İlki, Süryani kaynaklar:Ömer Emannâmesinin kısa bir metnine atıfta bulunarak, Kudüs Patriği Sofronios’un (Ömer bin Hattab’tan Beytülmakdis ve tüm Filistin şehri için Emannâme aldı) bu emannamenin, Yahudilerin Beytülmakdis’te yaşamalarını yasaklayan bir madde içerdiğini vurguladı. -İkincisi, İslâmi kaynaklar:Ömer Emannâmesiyle ilgili bir çok rivayet vardır. Bunlardan biri de,Sayf bin Omar al-Tamimi al-Kufii’nin rivayetidir. Hz. Ömer Emannâmesi Metin Analizi Hz. Ömer Emannâmesi metninden aşağıdaki sonuçlara varılmıştır: Kudüs halkına güvence ve mülkiyet özgürlüğü vermek. Hristiyan olarak kalmak isteyen Kudüs halkına cizye ödenmesi karşılığında dini özgürlük tanımak ve Rumları bu topraklardan kovmak. İkamet ve hareket özgürlüğü tanımak. Yahudilerin şehirde iskânına izin vermemek. Aslında, Yahudilerin Kudüs’e girişine getirilen kısıtlamalarla ilgili madde, Bizans İmparatoru Herakleios’un Bizanslılara karşı Pers işgaliyle iş birliği yaptıktan sonra şehre girmelerini veya şehre yaklaşmalarını yasaklayan kısıtlamaları hatırlatmaktadır. Bu madde aynı zamanda, Ömer Emannâmesinde bulunan, Yahudilerin Kudüs’te ikamet engeli koşulunun, İlya’da Pers işgali sırasında olduğu gibi, Yahudilerin Hristiyanlara karşı misillemesinden korktuğunu belirten Kıpti anlatısını da doğrulamaktadır
Burak Duvarı
“Burak duvarı”, kutsal Mescidi Aksa’nın Batı duvarı içerisinde yer almakta olup, duvarın bir parçasıdır ve bu duvar İslamiyetin bir mülkü sayılır. Allah Resûlü s.a.v’inİsra gecesi Mescid-i Aksa’ya vardığında bineği Burak’ı bağladığı yer olduğu için bu adı almıştır. Yahudiler ise Süleyman mabedinden kalan son parça olduğunu zannettiklerinden dolayı “ağlama duvarı” diye isimlendirmektedirler. Şunu da belirtmek gerekir ki Hicri 9. ve Miladi 15. yüzyıla kadar namazlarını Eskişehir toprakları dışında ve Cebeli Zeytün’de kılıyorlardı. Burası ise son dönemlerde kutsiyet affettikleri yerlerden biri olmuştur. İngilizlerin Filistin’i İşgali (1917-1948) sırasında ise Yahudi göçmenler Burak duvarını kontrol altına almak için yanına masa, sandalye ve örtüler koymak suretiyle yeni bir oluşumu dayatmaya çalıştılar. 1929 yılında Burak duvarının yanında gösteriler düzenleyerek “duvar bizimdir” diye bağırdılar. Böylece duvar ve Mescid-i Aksa’nın müslümanlara ait olduğunu savunmak adına bir devrim filizi ateşlendi ve bu devrim “Burak devrimi” olarak bilindi. Bu devrim sonrasında 1930 yılında Burak duvarı olayını incelemek için uluslararası bir komisyon geldi ve vardığı sonuçlarında İngiliz hükümeti ve Milletler Cemiyeti birlikte bir takım sonuçlara vardılar. Bu sonuçlar Burak duvarının Arap Filistin halkının hakkı olduğunu ispat eden önemli bir uluslararası belge oldu. Bu sonuçların en önemlileri ise aşağıdaki gibidir: Batı duvarının mülkiyeti sadece Müslümanlara aittir ve buranın tüm ayni hakları onlarındır. Çünkü vakıf arazisi olan Harem-i Şerif alanının ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı şekilde duvarın önünde bulunan kaldırımın ve duvarın karşısında Haratü-l Mugarabe adıyla bilinen mahallenin önündeki kaldırımın mülkiyeti de Müslümanlara aittir. Ancak İslam şeriatının hükümlerine göre kaldırım, iyilik ve yardım mercilerinin kullanımına ayrılmıştır.Bu raporun hükümlerine veya taraflar arasındaki anlaşmaya istinaden Yahudilerin duvarın yakınlarına koydukları ibadet araçları ve/veya diğer araçlara hiç birşekilde itibar edilemez ve hiçbir şekilde Yahudilerin duvar ya da duvarın önündeki kaldırım üzerinde herhangi bir ayni haklarının oluştuğu anlamına gelmez. Yahudiler 1967 yılında Doğu bölümünü de işgal etmek suretiyle Kudüs’ün tamamını ele geçirdikten sonra, Mescid-i Aksa’nın Batı duvarına (Burak duvarı) bitişik olan kadim Mugarebe Mahallesi’ni yıkarak duvarı kontrol altına almak için duvarın önünde bir meydan inşa ettiler.
Coğrafi Bilgiler
Yeri ve Konumu: Kudüs şehri, geniş tepelik bölgenin tam ortasında adeta Filistin’in kalbini teşkil eder Tarihin birbirini izleyen dönemlerinde şehir, Firavunlar, Asurlular, Persler, Rumlar, Romalılar, Bizanslılar, İngilizler ve İsrail işgali gibi birçok dış gücün kontrolü altına girmiştir. Yer: Kudüs şehri, 31.760kuzey enleminde 35.260doğu boylamında yer almaktadır. Kuzeyde Nablus Dağları, güneyde El Halil Dağları ve merkezde Kudüs Dağları’ndan oluşan yaylalar bölgesinin ortasında yer almaktadır. Kudüs bu konumu ile batıdaki kıyı ovası bölgesi ile doğudaki Ürdün Vadisi arasında bir bağı temsil ederken aynı zamanda kuzey ve güney Filistin kentlerini, kıyı düzlüğü şehirlerini ve Ürdün Vadisi’ni birbirine bağlayan şehirdir. Ölü Deniz’e havadan 25 km, Akdeniz’e 55 km uzaklıkta bulunmaktadır. Konum: Kudüs; tarih boyunca şu anda şehrin kurulduğu yer olup, tabii özellikleri ve kaynakları ile kendi doğal çevresini oluşturmuştur. Aslında Kudüs şehri, nüfus için hiç de çekici olmayacak kadar doğal kaynaklardan yoksundur. Ancak şehrin dini ve tarihi önemi, ekonomik konumunun imkanlarını aşan büyük bir cazibe kaynağını oluşturmaktadır. Böylece şehir, birbirini izleyen çağlar boyunca yoğun bir nüfus için yerleşim yeri olmuştur. Şehir tarih boyunca Firavunlar, Asurlular, Babiller, Persler, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, İngilizler ve İsrail işgali gibi birçok dış gücün kontrolüne girmiştir. Tüm saldırılara rağmen Kudüs’ün asıl sakinleri, kutsal şehirlerine sahip çıkmışlardır.
Esbat Kapısı
Esbât Kapısı, Batılıların dilinde ’Aslanlı Kapı’ olarak geçer. Eriha yönüne baktığı için “Eriha Kapısı”, Hz. Meryem’in dünyaya geldiğine inanılan mağaranın hemen yanında bulunduğu için de “Sitti Meryem Kapısı” adlarıyla da anılmıştır. Memlûk Sultanı Zâhir Baybars döneminde yapılan iki aslan figürünü, kapının üzerinde bugün de görmek mümkündür Esbât Kapısı’ndaki aslan motiflerinden dolayı, Batılılar buraya “Aslanlı Kapı” demektedir. Kapıdan dışarı çıkıldığında sağda BaburRahme Mezarlığı, solda ise Yusufiyye Mezarlığı yer alır.
Hz. Ömer Camii
Hz. Ömer r.a., Kudüs’ün fethedildiği gün Kıyamet Kilisesini ziyareti eder. Bu sırasında namaz vakti girer ve Patrik Sophronius’a ‘’Nerede namaz kılayım?’’ diye sorduğunda, Patrik "olduğun yerde" der. Bunun üzerine Hz. Ömer r.a., "ben burada namaz kılarsam peşimden gelecek Müslümanlar, Ömer burada namaz kıldı diyerek buraya mescid inşa ederler" diyerek oradan biraz uzaklaştı ve abasını yere sererek namazını kıldı. Gerçekten daha sonra Müslümanlar onun namaz kıldığı yere mescid inşa ettiler. Bazı rivayetlerde Ömer r.a.’ın farklı bir kapıdan çıktığını (kilisenin iki kapısı vardı) dolayısıyla Caminin tam Ömer r.a.’ın namaz kıldığı yer olmadığı ifade edilmektedir. Ancak bu tartışmalar birçok önemli mesajı olan bir cami söz konusu olduğunda önemsiz bir ayrıntıdır. Kudüs, Selahaddin Eyyubi tarafından fethedildikten sonra 1193 yılında Hz. Ömer r.a.’ın namaz kılmış olduğu yerde bu cami inşa edilmiştir. Müslümanların ve Hristiyanların yoğun olarak yan yana yaşadığı bir mahallede bu caminin günümüze kadar ayakta kalması Kudüslü Müslümanlar ile Hristiyanların beraberce huzur içerisinde yaşadıklarının kanıtıdır. Ayrıca, Memluklular döneminde 1465 yılında da camiye Memluk tarzıyla dikdörtgen bir minare ilave edilmiştir.
El Sa’diye Zaviyesi
Zaviye Kudüs’te Sadiyye mahallesinde bulunmaktadır, ismini Eyyubiler döneminde Kudüs’te yaşamış olan tasavvuf âlimi Şeyh Saadeddin Efendi’den tarafından almıştır. 1546 yılındaki büyük depremden sonra restore edilmiş fakat 19. yüzyılda metruk halde kalan zaviye zamanla harabeye dönüştü ve kullanılmaz hale geldi. Şu anda Kudüslü bir aile tarafından konut olarak kullanılmaktadır
Cuma Çarşısı
İsimlendirme: Sadece cuma günleri sadece açıldığı için bu isimle anılır. Çarşının Konumu: Eski şehir surları içerisinde olup kuzeydoğu tarafındadır. Sultan havuzu yakınındadır. Genel Bilgi: Geçmişte koyun pazarı olarak kullanılıyordu özellikle kurban bayramlarında çok canlı bir çarşıydı.İşgal sonrası pazar kaldırılarak çöplük alanına dönüştürüldü. Vakıflar Daire başkanlığı tarihi çarşıyı canlandırmak için yoğun gayret gösterdi ama maalesef sonuç alınamadı.
Fotoğraf Arşivi
Fotoğraf arşivimize ulaşmak için tıklayınız.
Galerimizden bazı fotoğraflar şöyledir: