• Kadim Şehir Kudüs - Arzın Arşa Kavuştuğu Yer
KATEGORİLER

KATEGORİLER

Makedonyalı İskender Dönemi (MÖ 333-223)

  • İskender, iki aylık bir kuşatmanın ardından Gazze'yi işgal etmiş, ardından da Kudüs'e gitmiştir. Yahudiler onun Kudüs'e yaklaştığını duyduklarında karşılamak için topluca şehir dışına çıkmışlar, İskender onların rahipleriyle tanışmıştır. İskender; Yahudilerin dini ritüellerini tam bir özgürlük içinde uygulamalarına, kendi kurallarına ve geleneklerine göre kendilerini yönetmelerine izin vermiştir ve her yedi yılda bir onları haraç ödemekten muaf tutmuştur.

KATEGORİDEKİ MADDELER

    Coğrafi Bilgiler

    Yeri ve Konumu:

    Kudüs şehri, geniş tepelik bölgenin tam ortasında adeta Filistin'in kalbini teşkil eder Tarihin birbirini izleyen dönemlerinde şehir, Firavunlar, Asurlular, Persler, Rumlar, Romalılar, Bizanslılar, İngilizler ve İsrail işgali gibi birçok dış gücün kontrolü altına girmiştir.

    Yer:

    • Kudüs şehri, 31.760 kuzey enleminde 35.260 doğu boylamında yer almaktadır. Kuzeyde Nablus Dağları, güneyde El Halil Dağları ve merkezde Kudüs Dağları'ndan oluşan yaylalar bölgesinin ortasında yer almaktadır.
    • Kudüs bu konumu ile batıdaki kıyı ovası bölgesi ile doğudaki Ürdün Vadisi arasında bir bağı temsil ederken aynı zamanda kuzey ve güney Filistin kentlerini, kıyı düzlüğü şehirlerini ve Ürdün Vadisi'ni birbirine bağlayan şehirdir. Ölü Deniz'e havadan 25 km, Akdeniz'e 55 km uzaklıkta bulunmaktadır.

    Konum:

    Kudüs; tarih boyunca şu anda şehrin kurulduğu yer olup, tabii özellikleri ve kaynakları ile kendi doğal çevresini oluşturmuştur. Aslında Kudüs şehri, nüfus için hiç de çekici olmayacak kadar doğal kaynaklardan yoksundur. Ancak şehrin dini ve tarihi önemi, ekonomik konumunun imkanlarını aşan büyük bir cazibe kaynağını oluşturmaktadır. Böylece şehir, birbirini izleyen çağlar boyunca yoğun bir nüfus için yerleşim yeri olmuştur. Şehir tarih boyunca Firavunlar, Asurlular, Babiller, Persler, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, İngilizler ve İsrail işgali gibi birçok dış gücün kontrolüne girmiştir. Tüm saldırılara rağmen Kudüs’ün asıl sakinleri, kutsal şehirlerine sahip çıkmışlardır.

    Ayrıntılar

    Arap ve Batılı Gezginlerin gözünden Kudüs

    Kudüs şehri, tüm semavi dinler için özel bir öneme sahiptir. Birçok Arap ve yabancı gezgin burayı ziyaret etmeye devam etmektedir ve Kutsal Şehre yapılan gezileri anlatan birçok kitap yazılmıştır.

    Müslümanların Kudüs’e İlgileri:

    Kudüs şehri, tüm semavi dinler için özel bir öneme sahiptir. Birçok Arap ve yabancı gezgin burayı ziyaret etmiştir ve Kutsal Şehre yaptıkları gezileri anlatan birçok kitap kaleme almışlardır. Bu kitaplarda Kudüs'ün dini konumunu vurgulamıştır:

    İslami Geziler:

    Müslümanların Kudüs'e gösterdiği özel ilgi birçok nedenden kaynaklanmaktadır. Başlıca nedenler:

    • Kudüs’ün Müslümanların ilk kıblesi olması.
    • Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yaşadığı İsra olayının gerçekleştiği yer olması.
    • Mümin gönüllerde Haremeyn-i Şerifeyn’in üçüncüsü olması.

    Müslüman Gezginler:

    1. Al-Bashari Al-Maqdisi: Muhammed bin Ahmed bin Ebî Bekir el Binaa, el-Makdisi olarak bilinen ve el-Beşari olarak adlandırılan gezgin. Kudüs'te doğmuş ve ticaretle uğraşmıştır. Kendisini ülkeler hakkında bilgi sahibi haline getiren gezileryapmış ardından İslam ülkelerine uzun bir seyahat düzenlemiştir. "Bölgeleri Tanımlayan En İyi Meseleler"kitabın orijinal adını koysak daha iyi oluradlı kitabın yazarıdır. İslam coğrafyasını anlattığı kitabında Kudüs'ten bahsetmiştir. Yaklaşık olarak 990 yılında vefat etmiştir.
    2. Nasir Khusrau:(Nasir ibn Khusraw) İranlı bir seyyah, şair ve filozoftur. Gezilerini (Sefername) adında bir ciltte kitaplaştırmıştır. Kitabında İslam alemindeki gözlemlerini kaydetmiştir. Kudüs'ü detaylıca anlatması dikkat çekmiştir. 1088 yılında vefat etmiştir.

    Bunlara ek olarak Al-Baladil'in yazarı Al-Yaqoubiyi de Müslüman seyyahlar arasında zikretmek gerekir.

    Batılı Gezginler:

    1. Arkolph: Halife Muaviye bin Ebî Süfyan zamanında Kudüs'ü ziyaret etmiştir ve Mescid-i Aksa'nın 3.000 kişilik kapasiteye sahip olduğundan bahsetmiştir. Ayrıca, Filistin'deki zeytin ağaçlarının bolluğuna hayret ettiğini ifade etmiştir.
    2. Hekim Bernard: Abbasi devleti döneminde Kudüs'ü ziyaret etmiştir. Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki uyumdan ve Filistin'de hâkim olan güven ortamından söz etmiştir.
    3. Sayulf: Haçlı seferleri sırasında Filistin'i ziyaret etmiştir ve Haçlı işgalcilerine karşı Filistin halkının direnişinden söz etmiştir.
    4. Felix Fabry: Orta Çağ'daki son gezgindir ve Memluk yönetimi sırasında ziyaret ettiği Kudüs'te halkın hoşgörü ruhundan söz etmiştir.
    5. Chateaubriand: Gezisini on dokuzuncu yüzyılın başında düzenlemiştir. Paris'ten Kudüs'e Giden Yol kitabın yazarıdır. Kitap, zamanında Fransa'da seyahat edebiyatının şaheserlerinden biri olarak kabul edilmiştir.

    Ayrıntılar

    Demografik Özellikler

    Demografik özellikler

    • Nüfus yapısı
    • Tarih içinde sosyolojik değişimler

    Topografik olarak Kudüs bölgesi; Nablus, Kudüs ve El Halil dağlarından oluşan Orta Filistin Dağlık Bölgesi'nin bir parçasıdır.

    Kudüs’ün Topografyası

    Kudüs, Filistin'in ebedi başkentidir ve topografyası Filistin topografyasının bir parçasıdır. Topografik olarak Kudüs bölgesi; Nablus, Kudüs ve El Halil dağlarından oluşan Orta Filistin Dağlık bölgesinin bir parçasıdır. Bu bölge kuzeyde Cenin şehri yakınlarındaki Marj bin Amer ovasının güney uçlarından, güneyde bulunan Be’r El Sab’e (Kuyusuna) kadar uzanır.

    Kudüs platosunun batısında Filistin kıyı ovası, Ürdün Vadisi ve Ölü Deniz, kuzeyinde Nablus dağları ve güneyinde ise El Halil platosu bulunmaktadır. Kudüs bölgesinin topografik dağlımı aşağıda bulunan şekilde belirtildiği gibi üç ayrı bölgeye ayrılabilir:

    Kudüs Bölgesinin Topografik Bileşenleri:

    A-Doğu Yamaçları: Ürdün Vadisi ile merkezi plato arasında yer alır. Çok dik olup, deniz seviyesinden yüksekliği 100-250 metre arasında değişir. Genellikle engebeli ve kurudur, ayrıca toprağı erozyona uğrar. Yerleşim açısından uygun değildir.

    B-Batı Yamaçları: Daha az diktir ve daha çok yağmur alır. Ayrıca toprak örtüsü daha derindir. Bu da nispeten yoğun bitki örtüsünün yetişmesine olanak sağlamaktadır. Dolayısıyla bu bölge yerleşime daha uygundur. Deniz seviyesinden 250-300 metre yükseklikte bulunur.

    C-Merkez Bölgesi veya Merkez Plato: Doğu ile batı yamaçları arasında yer alır ve yüksekliği 750-800m arasında değişir. Bu platoyu oluşturan dağ blokları şu şekildedir:

    Samuel Peygamber Dağı: Rakımı 875 metredir. Kudüs’ün kuzeyinde bulunup şehir merkezine 8 km uzaklıktadır. Zirvesinde Samuel Peygamber Camii bulunmaktadır. İşgalciler tarafından işgal edilmiş ve yakınlarına dindar Yahudiler için yerleşim yeri kurulmuştur.

    Meşarif Dağı: Rakımı 825 metredir ve Zeytin Dağı ile arasında Al-Joz(Ceviz) vadisi bulunmaktadır.

    Zeytin Dağı: Tur Dağı olarak de bilinmekte olup kadim şehrin doğusunda bulunmaktadır. Rakımı 820 metredir. Adını zeytin ağaçlarının bu bölgede bolca bulunmasından almıştır. Kadim şehir ile arasında Cehennem Vadisi bulunmaktadır.

    İklim ve Su Kaynakları

    İklim:Kudüs bölgesinin iklim özelliklerinde topografik farklılıklar nedeniyle gözlemlenebilir değişiklikler kolay ve sık gözlemlenebilmektedir. Öyle ki aynı anda 800 metreyi aşan yükseklikler bulunurken, Ölü Deniz tarafında doğu yamaçları yüzeyin 400 metre altına kadar inebilmektedir. Deniz seviyesinden 150 metre yüksekliğe çıkıldığında ya da düşüldüğünde sıcaklığında bir derece değişmesi sebebiyle sıcaklık derecesinde belirgin farklılıklar ortaya çıkmaktadır.

    İklim Elemanları:

    A-Sıcaklık:

    Kudüs genel olarak yazın çok sıcak bir iklime sahiptir. En yüksek sıcaklık 1964- 1992 yılları arasında ağustos ayında kaydedilmiş olan 28,64 ° C'dir. En düşük sıcaklık ise; ocak ayında 12,6 ° C olarak kaydedilmiştir.

    B-Yağmur: Yıllık yağışların ortalama miktarı 584 mm'ye ulaşır. Yağışların çoğu ocak ve şubat aylarında gerçekleşir. Ortalama bir yılın 55 günü yağışlı geçer.

    C-Nem: Nem oranının yıllık ortalaması %56,94'tür. Hamsin rüzgârlarının etkisiyle nem olumsuz etkilenir. Rölatif nemlilik Mayıs'ta %45'e ve Ocak'ta %66,9'a ulaşır.

    Su kaynakları:

    Geçmişte, Kudüs sakinleri artan su ihtiyaçlarını karşılayacak birçok kaynağa sahipti ayrıca şehirde su toplama kuyuları bulunuyordu. Kudüs'teki en önemli su kaynakları şu şekildedir:

    1. Silvan Pınarı: Kentin güneyinde yer alır. Bu kaynağın yıllık ortalama debisi 70 bin metreküptür.
    2. Süleyman Göletleri: Kanuni Sultan Süleyman'a atfedilir ve Beytüllahim bölgesinde Kudüs'ün 11 km güneyinde yer alır. Eğime bağlı olarak 21 km uzanan Al-Sabil Kanalı olarak bilinen bir kanal aracılığıyla su Kudüs şehrine aktarılır.
    3. İngiliz işgali sırasında İngilizler şehirdeki su krizini çözmek amacıyla şehre Al-Arroub’un sularından günde 250 bin galon su aktarmışlardır.
    4. İsrail işgali şu anda şehrin su ihtiyacını “İsrail Ulusal Su Nakli projesi” aracılığıyla karşılamaktadır.
    5. Kudüs'ün kuzeyinde su ihtiyaçlarını Filistin-Kudüs Su Şirketi'nden alan 20 ayrı Filistinli bölge bulunmaktadır.

    Nüfus ve Yahudileştirme Politikası

    İsrail; 1967 yılında şehri işgal ettiğinden bu yana, Arap halkın şehirden uzaklaştırılması ve yerleşim projeleriyle yeni bir gerçeklik empoze etmeyi amaçlayan ırkçı bir politika gütmektedir.

    Kudüs'ü İzole Etmek:

    İsrail işgal yönetiminin şehri Yahudileştirme stratejisini esas olarak şehrin asıl sakinlerinden boşaltma amacına matuf bir dizi keyfi önlem yoluyla uygulamakta ve bu şekilde şehirde Yahudi demografik üstünlüğünü sağlamayı amaçlamaktadır. Bu politika, 1967-1993 yılları arasında İsrail baskıları nedeniyle 50.000 Filistinliyi Kudüs'ü terk etmeye zorlamakla kendini göstermiştir.

    Şehri Arap çevresinden izole etmeyi ve yeni bir konjonktür empoze etmeyi amaçlayan ırkçı politikanın ana basamakları şunlardır.

    A İsrail baskıcı yasalarının Kudüs'teki Filistinlilere antidemokratik şekilde uygulanması.

    B Bakanlık ve kamu kurumları merkezlerinin şehre taşınarak demografinin değiştirilmesi.

    C İsrail eğitim müfredatının tüm okullarda uygulanması.

    D Şehirdeki telefon ve su altyapısının siyonist su ve telefon altyapısına bağlanarak zorunlu bir bağ oluşturulması.

    Kudüs’ü Yahudileştirmek:

    Ana hatlarını yukarıda belirttiğimiz politikanın pratikteki uygulamalarını da şöyle örneklendirebiliriz.

    1. İnşaat yapmak isteyen Filistinliler için ruhsat alma işlemlerinin zorlaştırılması. Öyle ki ruhsat alma süresi 10 yılı aşkın zaman sürebilmekte ve ruhsatın maliyeti 20 bin doları aşmaktadır. Yahudiler ruhsatı sembolik bir bedelle veya altı ayı geçmeyen bir süre içinde alırken Araplar, izinsiz yapı inşa ederlerse evlerini kendi elleriyle yıkmaya veya yıkım bedelini ödemeye zorlanmaktadır.
    2. 1967'de Kudüs'ten sürülen Filistinlilerin Kudüs’e dönüşlerine izin verilmemesi.
    3. En meşhuru Arnona vergisi olmak üzere Filistinlilere fahiş oranlarda vergi uygulanması.
    4. Yeni yerleşim alanları inşası için geniş arazilere el konulması.
    5. Şehrin çevre Filistinli şehirlerden izole edilmesi ve Filistinlilerin özel izinler almadan şehre girmelerinin yasaklanması.
    6. Şehrin ekonomisinin ve Arap turizm sektörünü hedefalan kanunsuz uygulamalar.
    7. Şehrin, çok sayıda yerleşim yeri ile çevrelenmesi ve birçok yerleşim yerinin hala inşa edilmeye devam edilmesi.
    8. Ayrımcı Apartheid Duvarı'nın inşa edilmesi, duvarlı yollarla Filistinli topluluklarının parçalanması.

    Ayrıntılar

    Asırlar Boyunca Kudüs

    Tarih öncesi çağlarda Kudüs

    Arkeoloji ve tarih araştırmacıları, MÖ 3200 yılında yazının icadından önceki dönemi tarih öncesi olarak adlandırırlar. Bu döneme Taş Devri adını vermişlerdir, çünkü insanoğlu aletlerini ve silahlarını taşlardan yapıyordu. Bu dönem Antik Doğu'daki arkeologların yarım milyon yıl olarak tahmin ettikleri uzun bir döneme uzanmaktadır.

    Tarih öncesi dönem çalışmaları; Filistin'in mağaralarında ve tepelerinde keşfedilen arkeolojik kalıntılara dayanır ve bu kalıntılar, ilkel insanoğlu tarafından yapılan taş, ahşap, kemik aletler ve çakmaktaşı silahlardan oluşur; baltalar veya mızrak uçları olarak kullanılan ve hayvanların avlamasına, kişilerin kendilerini savunmasına veya kesmesine yardımcı olan oklar bulunmaktadır. Ağaçlar ve kazma yerleri de bulunmaktadır. Bilim adamları bu dönemi dört aşamaya ayırmaktadır:

    Eski Taş Devri:

    Bu dönemin insanları hareket halindeydiler ve onları hayatta tutmak için gerekli yiyecekleri toplayarak geçinmişlerdir. Bu medeniyetin kalıntıları, Doğu Kudüs dağlarındaki Kızıl Irak Mağarası da dahil olmak üzere Filistin topraklarının çeşitli yerlerinde bulunmuştur.

    Orta Taş Devri:

    Burada Filistin halkına ait izlerbulunmuştur. Bu vahşi hayvanların evcilleştirildiğini, göçebe yaşamın terk edildiğini ve yerleşik hayata geçiş eğilimini gösterir.

    Bu dönemdeki arkeolojik bulgulara bakılarak; ölüleri gömme yönteminde büyük gelişim gösterildiği keşfedilmiş, ölülerle birlikte alet, silah ve mücevher yerleştirme yöntemlerinin uygulandığı görülmüştür. Bu da ölümden sonraki yaşam fikrine inanışın, dini ritüellerin ve inançların ortaya çıktığını göstermektedir.

    Cilalı Taş Devri:

    İnsanoğlu tarımı keşfetmiştir ve toplayıcılık yerine gıda üreticisi olmuştur. İlk mahsullerin en öne çıkanları; özellikle Kudüs dağlarındaki Ariha ve Wadi al-Tahun bölgeleri olmak üzere tüm Filistin'de yetiştirilen buğday ve arpadır. Bu dönemde Ariha şehri, iki veya daha fazla odadan oluşan duvarlı evleriyle inşa edildi. Yuvarlak evlerin yerini iki veya daha fazla odalı dikdörtgen evler aldığından konut gelişimi kaydedilmiştir.

    Ayrıntılar

    Tarih Öncesi Dönemlerde Kudüs (MÖ 3300-332)

    Kudüs, antik Tunç Çağı'nın başlangıcından yani Kenanlılar’ın ve Yebuslular'ın gelişinden önce inşa edilmiş bir kimliğe sahiptir. Amoriler, daha sonra Orta Tunç Çağı'nda yeniden inşa edilmiştir.

    Ayrıntılar

    Amoriler Dönemi

    • Arkeolojik kazılar göstermektedir ki; Kudüs şehri eski Tunç Çağı'nın başlangıcından yani Kenanlıların ve Yebusilerin ortaya çıkışından önce inşa edilmiştir. Kudüs’ün Amorit kimliğine sahip olduğu ve Amoritlerin Filistin'de yaşayan Kenanlı kabilelerden biri olduğu ayrıca Kudüs'ün hükümdarlığı sırasında Jihon yakınlarındaki bir tepede küçük bir kasaba yaşadıkları bilinmektedir.
    • Bu periyotta bölge; İnsan yerleşimine ve açık tarım faaliyetlerine tanıklık etmiştir. Evleri dairesel şekle sahiptir. Adı, Kenanlıların "Salem" veya "Şalem" kelimesiyle aynı anlama gelip Amorit kökenli olduğunu ima eden mum veya ışık anlamında "Minorta" idi. Antik Bronz Çağı'nın sonunda şiddetli bir kuraklığa tanık olmuştur ve bu bölgeden doğu Ürdün ve kuzey Arabistan'a rastgele göçler artmıştır.

    Ayrıntılar

    Kenaniler Dönemi

    • Kudüs şehri; Orta Tunç Çağı'nda yeniden inşa edilmiştir. O dönemdeki adı ise tanrı Salem'in şehri anlamına gelen “Arrow Salem”dir. Kenanlı şehirlerinin paylaştığı büyük tanrılara tapmak Kenanlıların dini geleneklerinden biridir. Her Kenan kentinin, kendi tanrısı vardır ve kent adını o tanrıdan alırdı. Örnek olarak Beit Shan (Bisan), Tanrı Shan'ın şehridir. Ariha ise ay tanrısının şehridir. Ünlü Kenanlı tanrılar arasında Ayel Tanrısove oğlu, barışı simgeleyen gün batımı tanrısı tanrı Salem veya Shalem meşhur olanlardandır. Böylece şehir Kenanlıların dönemimde Ur Shalem, yani tanrı Salem şehri olarak isimlendirilmiştir.

      Orta Tunç Çağına ait arkeolojik veriler; Kenanlıların döneminde Kudüs'ün dört yanının çamur ve taştan bir duvarla çevrili olduğunu gösteriyor. Kudüs’ün adı, Tunç Çağı'nın sonlarında Jebus olarak değiştirilmiştir, ayrıca bu dönemde Yebuslular, Kudüs'teki Kenanlıların efendileri ve liderleri olmuşlardır, böylece şehrin adı Jebus olarak belirlenmiştir.

    Ayrıntılar

    Beni İsrail Dönemi

    • Melçizedek (Melik El Sadık)

      Melçizedek, MÖ 19. yüzyılda Kudüs şehrini yöneten ve İbrahim Peygamber zamanında yaşamış olan Kenanlılar’ın yani Yebuslular'ın en önde gelenlerindendir. İbrahim Peygamber; MÖ 1805'te yeğeni Lut Peygamber ile birlikte kavminin zulmünden kaçarak Irak'ın güneyindeki Ur'dan geldiklerinde onlara tazim etmiş şehrin kapısında karşılayarak onurlandırmıştır.

      “Melçizedek” in El-Aksa Camii'nin temellerini ilk yükselten, Kudüs duvarını yeniden inşa eden ve kaya tünellerinden oraya su çeken kişi olduğu bilinmektedir. Mescid-i Aksa'da ibadet eder, kayaya kurban keser, etlerini fakirlere, muhtaçlara ve yoldakilere dağıtırlardı. Buradan kutsalkayanın İslam’dan önce kutsal kabul edildiği anlaşılmaktadır. Kenan diyarının kralları ona "Kralların Kralı Melçizedek veya Barış Kralı" diyorlardı. Şehir, özellikle MÖ 1840-1790 yılları arasında gelişerek Şam Ülkeleri ile Mısır arasında bir ticaret bağlantı noktası haline gelmiştir.

    Ayrıntılar

    Asur ve Babil İşgali

    Bu Bölüm Yapım Aşamasındadır

    Ayrıntılar

    Kudüs Yunan ve Romalıların İdaresi Altında (MÖ 333-223)

    • Kudüs, MÖ 333-223 yılları arasında Makedon kralı İskender tarafından işgal edilmiştir, sonrasında Pompeius liderliğindeki Romalılar, MÖ 63 yılında Kudüs'ün kontrolünü ele geçirmiştir, böylece II. Hirocanus Yahudilerin hükümdarı ve rahibi olarak tanınmış ve şehri Suriye'nin vilayetine bağlamış ve Romalıların egemenliğine sokmuştur.

    Ayrıntılar

    Makedonyalı İskender Dönemi (MÖ 333-223)

    • İskender, iki aylık bir kuşatmanın ardından Gazze'yi işgal etmiş, ardından da Kudüs'e gitmiştir. Yahudiler onun Kudüs'e yaklaştığını duyduklarında karşılamak için topluca şehir dışına çıkmışlar, İskender onların rahipleriyle tanışmıştır. İskender; Yahudilerin dini ritüellerini tam bir özgürlük içinde uygulamalarına, kendi kurallarına ve geleneklerine göre kendilerini yönetmelerine izin vermiştir ve her yedi yılda bir onları haraç ödemekten muaf tutmuştur.

    Ayrıntılar

    Romalıların Hakimiyeti (MÖ 63- 324 M)

    • Pompey önderliğindeki Romalılar (M.Ö.63) yılında Kudüs'ü ele geçirmişler ve Suriye vilayetine bağlamıştır. O dönemde Suriye vilayeti Romanın biri olan Edomlu Antipas (Antipater) ve oğlu Herod’un hükümdarlığındaydı. Kudüs MÖ 37 – MS 4 yılları arasında olağanüstü bir refaha ve nüfus artışına tanık olmuştur. Günümüzde Kudüs'ün kuzeybatısında Hirodes sarayının bir parçası olduğuna inanılan binaların kalıntıları ortaya çıkmıştır.

      Hirodes'in Kudüs'teki eserleri:

      Bazı rivayetler, Hirodes'in MÖ 18-19 yılları arasında Tapınağı yeniden inşa ettiğini, surları onardığını, şehre su temin ettiğini ve orada bir tiyatro ve bir at yarışı sahası inşa ettiğini iddia etmektedir. On kadınla evlendiği, onlardan birçok oğlunun olduğu, Yunan ve Roma tanrıları için yapılar inşa ettiği, Helenistik kültürü teşvik ettiği ve bu kültürü yaymak için çalıştığı bilinmektedir. MS 4 yılındaki ölümünden sonra hükümdarlık Romalıların onayıyla üç oğula bölünmüştür, ancak hükümdarlıkları uzun sürmemiştir. Filistin, doğrudan Romalı hükümdarlar tarafından yönetilen tam bir Roma şehri haline gelmiştir.

    Ayrıntılar

    Yahudi Devrimi (M 70)

    • Kudüs; Roma döneminde Vespasian'ın hükümdarlığı sırasında Yahudilerin isyanına tanık olmuştur, beş aylık bir kuşatmanın ardından şehir Titus ve askerleri tarafından işgal edilmiştir. 70 yılındaki bu işgalde şehrin neredeyse tamamen yıkıldığı, tapınağını yakıldığı ve birçok Yahudi’yi öldürüp esir aldıkları bilinmektedir.

      132 -135 yılları arasında şehir Barkohba tarafından yönetilen ikinci bir Yahudi isyanına da tanık olmuştur: Hadrian, isyanı ciddi bir şekilde bastırmıştır. Saphrius liderliğindeki bir Roma ordusu, isyanı (MS 135) tamamen püskürtmeyi başarmış ve şehri yerle bir etmiştir. Yahudileri ise şehirden sürmüş ve şehre üç mil mesafeden daha fazla yaklaşmalarını yasaklamıştır. Yıkılmış Kudüs'ün yerine İlya Capitolina adını verdikleri yeni bir şehir inşa etmişler ve içine tanrı Jüpiter için bir tapınak inşa etmişlerdir. Bu bölgeye tanrı Herodosalus'a tapan ve dinini Roma İmparatorluğu'nun resmi dini yapan çok sayıda Yunanlı, Romalı ve Süryani yerleştirilmiştir.

    Ayrıntılar

    İslam Fethinden Önce Kudüs

    • Bizans egemenliğindeki (MS 324-638) Kudüs tarihinin bu aşaması; değerli belgelerle desteklenen tarih, medeniyet ve siyasi miras açısından oldukça zengindir. Geç Bizans döneminde Persler, kırk gün süren bir kuşatmanın ardından (MS 614- 628) Kudüs şehrini işgal etmiş ve çok sayıda insanı katletmiş, kiliseleri yakmıştır.

    Ayrıntılar

    Bizans Dönemi (324 -614 M)

    • İmparator Konstantin'in Hıristiyanlığı kabul edip onu MS 324'te Bizans devletinin resmi dini haline getirmesi ve imparatorluk tahtını yeni bir başkent olan Konstantinopolis'e devretmesiyle yeni bir dönem başlar.

      Kudüs'te, Konstantin döneminde, İmparatorun annesinin emriyle Kutsal Kabir kilisesi imar edilmiş. Ayrıca Zeytin Dağı'nda başka bir kilise daha inşa edilmiştir. Konstantin, İmparatorluğun Yahudilere yönelik politikasında, onların Kudüs'te yaşamalarını engelleyen ve yalnızca onu ziyaret etmelerine izin veren bir uygulamaya sürdürmüştür.

      Hristiyanlar uzun bir dini zulüm döneminden sonra rahat bir nefes alırken, Konstantin'den sonra şehrin karakteri hızla değişmiş, şehir keşiş ve rahibelerle dolmuştur. Artık Hristiyan çoğunluğa sahip Kudüs’e Patriklik makamı getirilmiştir. 494-518 yılları arasında Kudüslü Arap Elias (İlyas) ve 525-552 yılları arasında Patrik Boutros Kudüs Patriğine seçilmiştir.

      Madaba mozaik haritası:

      Bu Döneme ait önemli bir eser olarak Madaba'da, MS 6. yüzyılın ortalarına tarihlenen mozaik bir Kudüs haritası bulunmuştur. Kent, yirmi kule ile desteklenen bir duvarla çevrili olarak gösterilmiştir. İçinde ise en önemlisi Kutsal Kabir Kilisesi olan bir grup ev ve kilise bulunduğu görülmektedir.

      Bizanslılar (399- 400) yılları arasındaki dönemde Filistin'i üç idari bölüme ayırmışlardır:

      • İlk Filistin ve başkenti Kısarya.
      • İkinci Filistin ve başkenti Bisan.
      • Üçüncü Filistin ve başkenti Petra.

    Ayrıntılar

    Kudüs Pers İdaresi Altında (614-628)

    • Geç Bizans döneminin sonlarına doğru (MS 614- 628) Persler, kırk gün süren bir kuşatmanın ardından Kudüs şehrini işgal etmiş, Pers ordusuna katılan Yahudilerinde kışkırtmasıyla çok sayıda insanı katletmiş ve kiliselerini yakmışlardır. Kudüs, MS 628'de İmparator Herakleios tarafından tekrar ele geçirilinceye kadar Perslerin elinde kalmıştır.

      Kudüs'ün Perslerden geri alınmasından sonra Herakleios, Yahudileri şehirden çıkarma ve üç milden fazla yaklaşmalarına izin vermeyen bir karar almıştır. Savaş sonra yahudilerin bir kısmı öldürülmüş, geri kalanları kırsal alana ve Mısır'a kaçmıştır. Bunun nedeni, Pers işgaliyle iş birliği yapmaları, Hıristiyanları öldürmeleri ve kiliseleri yok etmelerinin cezasını görme korkusu idi.

      Kudüs, Müslümanların 638 yılında Bizanslılara karşı kazandıkları zaferden sonucunda Hz. Ömer ibn el-Hattab'ın eline geçene kadar Bizans egemenliğinde kalmıştır.

    Ayrıntılar

    İslam Fethinden Emevî Hanedanlığının Sonuna Kadar

    • Müslümanlar için Kudüs’ün yeri

      Müslümanların Kudüs’ü yüceltmesi, hicretten bir yıl önce hicri 621 yılında gerçekleşen İsra ve Miraç olayı ile başlamıştır. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de İsra suresinde şu şekilde işaret edilmektedir: سُبْحَانَ الّذِي أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

       (Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.)

      Bu kutsal yolculukta:

      • 5 vakit namaz Müslümanlara farz kılınmıştır.
      • Hicretin ikinci yılında kıble Kâbe’ye çevrilmesine kadar Beytülmakdis Müslümanların ilk kıblesiydi.
      • Bu kutsal yolculuktan sonra Kudüs İslam inancının bir parçası haline geldi.

      Kudüs’ün bereketini konu edinen 70’i aşkın Hadis-i Şerif bulunmaktadır. Bunlardan bazıları:

      -Rasulullah’ın cariyesi Meymune’den rivayet edilen hadis

      Hz. Meymûne (r.a) Resûlüllah’a (s.a.v), “Ey Allah’ın Resûlü! Bize Mescid-i Aksâ hakkında hükmün ne olduğunu bildirir misiniz?” diye sormuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) de şöyle buyurdular: “Orası mahşer ve diriliş yeridir. Oraya gidin ve orada namaz kılınız. Çünkü burada kılınan bir namaz diğer yerlerde kılınan bin namaz gibidir.” Bunun üzerine yine “peki oraya gitme imkânım yoksa ne (yapayım)” diye sorulunca, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Oraya kandillerini yakmak için zeytinyağı hediye edersin. Kim böyle yaparsa oraya gitmiş sayılır.

      İbn Mâce, İkâmetü’s-salât, 196

      -Abu Said el-Hudri’den rivayet edilen hadis.

      Hz. Peygamber Aleyhissalatü vesselam şöyle buyuruyorlar bir hadislerinde: “Şu üç mescitten başkası için yolculuk edilmez. Mescid-i haram, Mescid-i aksâ ve benim mescidim

      Ahmed b. Hanbel, Müsned, No: 7191, Buhari, Ebvâbu’t-tatavvu’, No: 1139, 1765, 1893, Müslim, Kitabu’l-hac, No: 1397, Nesâî, Mesâcid, No: 700, Tirmizi, Ebvâbu’s-salat, No: 326, Ebu Dâvûd, Kitâbu’l-menâsik, No:2033, İbn Mâce, İkâmetu’s-salat, No:1409, İbn Hibbân, Kitabu’s-salat, No: 1617

    Ayrıntılar

    Kudüs’ün Fethi

    • Dört halife döneminde Kudüs ve Beytülmakdis’in fethi:

      Beytülmakdis’in fethi, Filistin fethinin bir parçası olarak görülür ve Resulullah’ın (sav) sağlığında uyguladığı stratejiyi tamamlayan bir hamle olmuştur. Resulallah sav Filistin’e elçiler ve birlikler göndermiştir. Hayatı boyunca bu konuda 6 kere girişimde bulunmuştur. Bu seferlerin öncelikli amacı keşif olmakla beraber, Bizanslıların ve Arap müttefiklerinin gücünü test etmek, savaş yöntemlerini öğrenmek, o civardaki Arap kabilelerini etkilemek ve onları İslâm ile tanıştırmaktı. 

      Beytülmakdis’e yapılan seferler şunlardır:

      • Hismâ seferi- Hicri 7. yıl
      • Zâtüsselâsil seferi- Hicri 8. yıl
      • Zâtülatlah seferi- Hicri 8.yıl
      • Tebük seferi- Hicri 9. yıl
      • Üsame seferi- Hicri 11. Yıl (Resulallah, Usame bin Zeyd’i Filistin’in güneyinde bulunan Yebna bölgesine göndermek istedi, fakat vefat etti. Sonrasında, onun bu emrini Hz. Ebubekir yerine getirdi.)
      • Ebubekir’in halifeliği zamanında, Halid bin Saîd kumandanlığında gerçekleşen Tima seferi- Hicri 13. Yıl

      Hz. Ömer’in Kudüs Fethi

      Kudüs'ün fetih tarihinde çeşitli rivayetler vardır. Saif bin Omar al-Tamimi el-Kufi, fethin hicri 15 yılında olduğunu söyler. Yezid bin Ubaidah al-Dimashqi, al-Walid bin Muslim al-Dimashqi, Ibn al-Kalbi, al-Yakoubi ve Ibn al-Batriq gibi olaya zaman ve mekân açısından yakın olan raviler, fethin hicri 16 yılında gerçekleştiğini aktarmıştır. Ebu Hafs al-Dimashqi, fethin hicri 17 yılında gerçekleştiğini aktararak diğerlerinden ayrılmıştır. Hz. Ömer'in hicri 16 yılında Cabiyah'a gelmesinden sonra fethedilmiş olması daha muhtemeldir. Çünkü, Hz. Ömer o yıldan önce Filistin'e girmemiştir.

      Ebu Ubeyde Bin Cerrah r.a. 636 yılında (Hicri 15)te Şam’ı fethettikten sonra İliya halkına mektup yazdı, şehir halkına İslam’a girmelerini veya cizye ödemelerini, ya da savaşmaya razı olmalarını teklif etti. İliya halkı savaşmayı tercih etti. Ebu Ubeyde Bin Cerrah r.a. İslam ordularını Kudüs üzerine gönderdi o zamanalar Kudüs’ün ismi İliya idi. Şehrin etrafını kuşattılar, şehir halkıda savaş hazırlığı olarak şehir surlarını korudukları gibi kendilerini de korumaya aldılar. Said Bin Zeyd şehri kuşatmıştı sulh istedi lakin kabul etmediler baş edemeyeceklerini görünce şehri Müslümanların halifesi Hz. Ömer’e ancak teslim edeceklerini söylediler. Ebu Ubeyde Bin Cerrah r.a. Hz. Ömer’e mektup yazdı Kudüs halkının talebini bildirdi. Hz. Ömer r.a. bunu kabul etti Kudüs’e doğru hareket etti. Ömer El Faruk r.a. Kudüs’e vardığında Ebu Ubeyde Bin Cerrah r.a. gözetiminde şehrin patriği Sofronyus’a emanname verdi.

      Ömer Emannâmesi ve fethin sonuçları

      Hicri 15 yılında gerçekleşen Yermük savaşında zafer kazanan Müslümanlar, Halife Ömer bin Hattab’ın emriyle Filistin’in fethi için, Beytülmakdis’e yöneldi. Şehrin nasıl fethedildiğine dair iki rivayet bulunuyor:

      1.Birinci rivayet- En yaygın olanı

      Ebu Ubeyde bin Cerrah ve beraberindeki Fethü’ş-Şam ordusu Beytülmakdis’i kar kış demeden dört ay boyu kuşatma altında tuttular. Bu durumdan daralan halk güvence istedi. Bizzat halifenin bu emannâmeyi imzalamasını talep ettiler. Ebu Ubeyde, Ömer bin Hattab’a, oraya gelip emannâmeyi imzalaması için yazı gönderdi. Hz. Ömer, Cabiyeh bölgesine, oradan da Beytülmakdis’e gelerek şehri sulh yoluyla teslim aldı. Emannâmeyi imzalayarak halka güvence verdi.

      1. İkinci rivayet:

      Dr. Al-Douri, “mukaddes şehrin eskiden bu kadar askeri önemi olmadığını, fetihlere direnmekte istikrarlı olamadığını, teslim ve uzlaşmanın Ebu Ubeyde gözetiminde gerçekleştiğini ve o sırada Halife Ömer'in Şam’daki Arap güçlerini kontrol için Cabiyeh bölgesine geldiğini söyledi. Ondan sonra, İsra ve Miraç hadisesinin gerçekleştiği topraklar ve ilk kıble olduğu için Kudüs'ü ziyaret etti. Belki de bu ziyaret barış için bir onay olarak kabul edilmiştir.” Şeklinde bir görüş belirtmektedir.

      Hz. Ömer Emannâmesi

      Barış anlaşması olarak da bilinen Ömer Emannâmesinin maddeleri, metni ve şehirdeki hangi kısım insanları kapsadığı konusunda farklı rivayetler vardır. Genel olarak bu barış anlaşması Hristiyanlar için yapılmıştır. Emannâme ile ilgili iki meşhur rivayet vardır:

      -İlki, Süryani kaynaklar: Ömer Emannâmesinin kısa bir metnine atıfta bulunarak, Kudüs Patriği Sofronios'un (Ömer bin Hattab'tan Beytülmakdis ve tüm Filistin şehri için Emannâme aldı) bu emannamenin, Yahudilerin Beytülmakdis’te yaşamalarını yasaklayan bir madde içerdiğini vurguladı.

      -İkincisi, İslâmi kaynaklar: Ömer Emannâmesiyle ilgili bir çok rivayet vardır. Bunlardan biri de,Sayf bin Omar al-Tamimi al-Kufii’nin rivayetidir.

      Hz. Ömer Emannâmesi Metin Analizi

      Hz. Ömer Emannâmesi metninden aşağıdaki sonuçlara varılmıştır:

      Kudüs halkına güvence ve mülkiyet özgürlüğü vermek.

      Hristiyan olarak kalmak isteyen Kudüs halkına cizye ödenmesi karşılığında dini özgürlük tanımak ve Rumları bu topraklardan kovmak.

      İkamet ve hareket özgürlüğü tanımak.

      Yahudilerin şehirde iskânına izin vermemek.

      Aslında, Yahudilerin Kudüs'e girişine getirilen kısıtlamalarla ilgili madde, Bizans İmparatoru Herakleios'un Bizanslılara karşı Pers işgaliyle iş birliği yaptıktan sonra şehre girmelerini veya şehre yaklaşmalarını yasaklayan kısıtlamaları hatırlatmaktadır. Bu madde aynı zamanda, Ömer Emannâmesinde bulunan, Yahudilerin Kudüs'te ikamet engeli koşulunun, İlya'da Pers işgali sırasında olduğu gibi, Yahudilerin Hristiyanlara karşı misillemesinden korktuğunu belirten Kıpti anlatısını da doğrulamaktadır

    Ayrıntılar

    Nüfus ve Yönetim

    • Ömer bin Hattab r.a, Hicri 16/Miladi 638 yılında fetihten sonra Kudüs’e geldi. Ordunun yarısı, yaklaşık üç bin asker Filistin’in fethi için özel olarak hazırlanmıştı. Kaynaklar, fetihten sonra Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudilerin yaşadığı bu topraklara yerleşen birçok sahabe ve tabiinin adını zikretmektedir.

      Nüfus

      Müslümanlar, hicri 16/milâdi 638 yılında Filistin kurtuluşu için girdikleri Yermük muharebesinde zafer kazandıktan sonra halife Ömer bin Hattab’ın emriyle Beytülmakdis’e yöneldi.

      Ömer bin Hattab, hicri 16/miladi 638 yılında fetihten sonra Kudüs’e geldi. Ordunun yarısı, Kenanlı Alkame bin Mücezziz komutasındaki yaklaşık üç bin asker Filistin fethi için özel olarak hazırlanmıştı. Kaynaklar, fetihten sonra bu topraklara yerleşen birçok sahabe ve tabiinin adını zikreder. Bunlar:

      • Ensardan sahabe Ubâde bin Sâmit. Hicri 34 yılında vefat etmiş, şehrin doğu surlarının yanındaki Bâb Rahme kabristanlığına defnedilmiştir.
      • Ensardan sahabe Şeddad bin Evs. Hicri 58 yılında vefat etmiş, Bâb Rahme kabristanlığına, Ubâde bin Sâmit’in yanına defnedilmiştir.
      • Sahabe Abdullah bin Amr bin Kays el-Hazrecî (Ümmü Haram’ın oğlu).
      • Ensar’dan sahabe Ebu Muhammed el-Hazrecî.
      • Yemenli Hamir kabileleri Kudüs’te yerleşmiştir. Bunlardan biri sahabe Seleme bin Kays el Hadrami’dir. Tabiinden de Ümmü Derda’dır.
      • Kanda kabilesinden de bazı kişiler bu topraklarda yaşamıştır. En meşhuru ise, tabiinden Recâ bin Hayve’dir.
      • Kenâne kabilesinden de şehre gelip yerleşenler olmuştur. En meşhurları; fetih ordu komutanlarından Alkame bin Mücezzez el-Kenâni ve sahabe Vâsile bin Eskâ el-Kenâni’dir.
      • Hulefâ-yi Râşidin döneminde Kudüs’te Arap yerleşiminde yoğunluk yaşandığı görülmüştür. Özellikle sahabenin, tabiinin ve onların nesillerinin ikamet yeri haline gelmiştir.

      Hristiyanlar:

      • Kudüs’te, Müslümanların yanı sıra, özellikle kuzey bölgelerinde Rumlar ve Hristiyanlar da ikamet ediyordu. Ömer bin Hattab, onlara canları, malları ve kiliseleri için güvence vermişti. Hulefâ-yi Râşidin döneminin sonuna kadar, nüfusun büyük bir kısmını oluşturuyorlardı. Müslümanlarla uyum ve barış içinde yaşamışlardır.

      Yahudiler:

      • Bir kısım Yahudi, Mescid-i Aksâ’nın avlusunda temizlik işleri için hizmetli olarak çalışmıştır. Yahudi hizmetlilerin sayısı 20 idi. Görünüşe göre, fakir ve mütedeyyin Yahudilerdi.

      Kudüs ahalisinden Arap Müslümanlar idarede ve orduda vali, hâkim, yazar, asker olarak bazıları da eğitim alanında çalışmış. Hristiyanların çoğu el sanatları ve ticarette çalışmıştır. Hristiyanların bir diğer kısmı devlette idari görevlerde bulunmuş, vergi dairelerinde (Divân’ü-l Harâc) kâtip olarak çalışmış, çok az bir kısım da halifeler ve valiler için doktor olarak görev yapmıştır.

      Yönetim

      Ömer bin Hattab, fetihten sonra Şam’ı bölgelere ayırdı. Bu düzene göre, Bizans döneminde Filistin'e ait olan topraklar ikiye ayrıldı.

      Başkenti Beytülmakdis olan Filistin bölgesi, Bisan ve Lücun Ürdün’le beraber kuzey sınırlarını temsil eder. Kızıldeniz’e yakın Ayla bölgesi ise güney sınırının en ucunda kalır. Akdeniz ve Mısır Sina Çölü batı sınırlarını oluşturur. Belkâ ve Şerrah dağlarının batı yamaçları da doğu sınırlarını belirler.

      Filistin’in ikinci bölgesi, başkenti Taberiyye şehri olan Ürdün oldu.

      İdari kurumlar:

      • Filistin’in en önemli idari kurumları; Divânü’l-cünd, Divânü’l-harâc, Divânü’r-resail, Beytü’l-mâl, Divânü’l-kazâ ve’l-kasasve darphâneydi.
      • Filistin tarafındaki idâre; Vâli ve Beytülmâl, Divânü’ş-şurta, Hicâbe, Kazâ ve Kasas’daki çalışanlarından oluşuyordu.
      • Ömer Bin Hattab’ın halifeliği döneminde (hicri 16-23) Alkame bin Mücezzez ve Ubade bin Sâmit el Ensârî Beytülmakdis’in valiliğini yapmış, Hz. Osman’ın halifeliği döneminde (hicri 24-35) Beytülmakdis’te çalışmıştır. Fitne döneminde (hicri 35-40) Şeddad bin Evs ed-Dârî el-Ensâri, Temin bin Evs ed-Dârî ve Seleme bin Kays el-Hadramî valilik görevini üstlenmiştir.
      • Hulefa-yi Raşidin döneminde Kadılık makamında görev yapan bazı isimler şunlardır: Hz. Ömer ve Hz. Osman hilafetinde, Ubâde bin Sâmit, sahabeden Temim ed-Dârî ve Ebu Reyhan Şemun el-Ezdî Kadı olarak görev yapmış, Mescid-i Aksâ’da da vaiz olarak çalışmışlardır.

    Ayrıntılar

    Emeviler Döneminde Kudüs ve Nüfus

    • MüslümanlarEmeviler döneminde Iraklı ve Horasanlı Araplar yaşamak için, Filistin’e, Beytülmakdis’e yerleşti. Halife Muaviye, İmam Ali'nin sadık destekçilerinden bazılarını Filistin'e, El Kâkâ bin Amr El Tamimi’yi Kudüs'e gönderdi. Bazı aile üyeleri ve Farazdak, Benî Mecaşi oğullarından halaoğulları da onunla beraber Kudüs’e taşındı.

      Atâ el-Horasâni (hicri 50-135), Horasan’ın Belh bölgesinden Filistin’e göç etmiştir. Ömer bin Abdülaziz’in (hicri 99-101) halifeliği döneminde oğullarıyla beraber Beytülmakdis’te yaşamıştır. Abdullah bin Şozeb el-Belhî de (hicri 156) Belh’ten Filistin’e göç etmiş, Beytülmakdis’te yaşamıştır.

      Emeviler döneminde, Sadaka bin Yezid el Horasâni ve Abdullah bin Harun da Filistin’e gelip Beytülmakdis’e yerleşenler kervanına katılmıştır.

      Farklı bölgelerden, Zahidler ve abidlerden ilim ve ibadet için bu topraklara gelenler de olmuştur. Bu kişilerden bazıları şunlardır: Hammad bin Abdullah bin Sâlih el-Mekkî, âbid ve zâhid İbrahim bin Ethem başta olmak üzere bu topraklara ilim talep etmek için birçok öğrenci gelmiştir. Irak, Şam, Hicaz ve Mısır’dan birçok ilim talebesi, fıkıh ilmini öğrenmek, sahabe ve tabiinden hadis dinlemek için bu toprakları ziyaret etmiştir.

      Hristiyanlar

      Rum Hristiyanlar şehrin kuzey kısmında yaşıyordu. Kudüs Hristiyanları fetihten sonra Kıyamet Kilisesi, Amûd kapısı ve Halil kapısı arasında sıkışmıştı. Ortodoks kilisesinin kaynakları, fetihten sonra Filistin’deki Hristiyanların sayısının azaldığını teyit eder. Muaviye hilafetinin başlarında sayılarının, tüm Filistin’de yaklaşık 43 bin olduğunu söyler. Müslümanların nüfusu ise o zamanlar 15 bin kadardı.

      Muaviye’nin halifeliği zamanında seyyah EricWolf Beytülmakdis’i ziyaret etmiş ve bu mescidin 3 bin kişiyi alabileceğini söylemiştir. O dönemde şehri ziyaret eden Hıristiyan seyyahların kitaplarından da anlaşıldığı üzere, Filistin'den ve yurt dışından Hristiyan ziyaretçi ve hacıların devam eden akını nedeniyle Filistin'deki sayılarının azalmasının Kudüs'teki kiliselerin durumunu etkilemediği görülmektedir. Fransız seyyah EricWolf hicri 50/miladi 670 yılında Kudüs’ü ziyaretinde, kiliselerin Hristiyanlarla dolu olduğunu zikretmiştir. İngiliz seyyah Lebald da hicri 104/miladi 722 yılında şehri ziyaret etmiş ve aynı şeylere şahit olmuştur. Ayrıca, el-Makdisi de el-Beşeri’nin söylediğine katılır (hicri 381/miladi 991)

      Halife Velid bin Abdülmelik döneminden, Halife Ömer bin Abdülaziz döneminin sonuna kadar (hicri 86-101) Müslümanların sayısında artış olurken, Hristiyanların sayısında gözle görülür bir azalma olmuştur. (Çünkü çoğu Hristiyan Müslüman olmuştur. Hristiyanlardan İslâm’a girenlerin sayısı, Emeviler döneminin sonundan Abbasiler döneminin başına kadar zirveyi görmüştür. Neredeyse Hristiyanların üçte biri Müslüman olmuştur.

      Yahudiler

      Hulefa-yiRâşidin döneminde Kudüs’te yaklaşık 20 kadar Yahudi yaşıyordu. Emeviler döneminde bu sayı 42’ye ulaştı. Birçoğu da Müslüman oldu. Bazı Yahudi rivayetler, sayının azalmasını Kudüs’teki kötü yaşam şartları sebebiyle Remle bölgesine gitmeleri ile gerekçelendirmeye çalışıyor. Fakat, Yâkûbi’nin rivayetine göre, Remle’ye göç edenler zaten Kudüs’te yerleşik olmayan Samirilerdi. Gerçekte ise, Filistin’deki Yahudi-Müslüman hoşgörü politikası Yahudilerin sayısının artmasına sebep olmamış ama onların sıkıntılarını hafifletmiştir. Buradan anlayacağımız, İslâm dönemi boyunca (hicri 1-132) Yahudilerin sayısı 42’yi geçmemiştir. Bu da şu an şehirdeki yabancı konsolosluklarda çalışan personelin sayısından daha azdır.

    Ayrıntılar

    Emeviler Dönemindeki İmar Faaliyetleri

    • Emevi halifeleri Beytülmakdis’e ayrı bir özen göstermiştir. Mescidin Müslümanlar arasındaki şöhretini ve saygınlığını artırmak için birçok yapı inşa etmişlerdir. Muaviye’nin surları restore ettiğini ve mescid yaptırdığını EricWolf, Kudüs’e yaptığı ziyarette (hicri 50/miladi 670) dile getirmiştir. (Aynı zamanda şehrin surlarla çevrili ve 84 kulesi, 6 kapısı olduğunu söyler. Mescidin kare ve çok da profesyonel olmayan bir yapısı olduğunu, 3 bin kişinin sığdığını, Abdülmelik’in, halifeliği döneminde Kubbet’üs Sahra, Mescidi Aksa, Dâr el-İmâra el Emeviyye gibi Emeviler döneminin Filistin’deki en önemli yapıları inşa ettiğini aktarır.

      Kubbet’üs Sahra’nın inşâsı

      Abdulmelik bin Mervan, Beytülmakdis’teki kutsal kayanın üstüne bir çatı (bina) yaptırmak istedi ve isteğiyle ilgili görüş alışverişinde bulunmak için bölgedeki tebaasına mektup yazdı. Beytülmakdis ahalisi bu dileğini tasvip ederek destekledi ve Abdulmelik bin Mervan’ın isteğine şu şekilde mukabelede bulundu: ‘’EmirülMü’minin’in bu isteğini doğru buluyoruz, inşallah burada istediğin evi veya mescidi inşa edebilir.’’

      Halife Abdulmelik, Reca bin Hayve el-Kindi’yi çalışmanın sorumluluğuna, kölesi Yezid bin Selam el-Makdisi’yi de yardımcılığına atadı. Emevi ülkesinin muhtelif bölgelerinden ustaları ve mühendisleri toplayarak onlara yaptırmak istediği kubbenin özelliklerini sundu. Ustalar ve mühendisler Kubbet’üs Sahra’nın doğusunda bin Mervan’ın arzusuna göre, daha sonra Kubbet’üs Silsile adıyla bilinecek olan örnek küçük bir kubbe yaptılar. Halife örnek yapıyı beğendi ve heyete Kubbet’üs Sahra’nın yapılması için emir verdi. Bir rivayete göre hicri 66, diğer bir rivayete göre ise hicri 69 yılında inşaata başlandı ve hicri 72 yılının başlarında inşaat sona erdi.

      Kutsal kayaya inşa edilen mescidin kubbesine altın kaplama yapılarak güneydoğu yönüne Halife’nin adı ve yapım tarihi yaldızlı Kufi hattıyla nakşedildi ve ‘’Bu kubbe müminlerin emiri Allah’ın kulu Abdulmelik bin Mervan tarafından 72 yılında yaptırıldı.(Allah kabul etsin ve O’ndan razı olsun-Amin)’’ şeklinde yazıldı. Kış mevsiminde yağmur, rüzgar ve kar yağışlarından korumak için deriyle örtüldü.

      O dönemde Kubbet’üs Sahra’nın süpürülmesinden, temizlenmesinden, kandillerinin yakılmasına kadar tüm hizmetlerini cizyeden muaf tutulmanın karşılığında Hristiyan ve Yahudilerden bir grup yapıyordu. Bu uygulama, Ömer bin Abdulaziz halife olana dek devam etti. Halife Ömer bin Abdulaziz, Yahudi ve Hristiyanların yerine bu görevi köle çocuklara verdi. Caminin su ihtiyacı, Mescid-i Aksa’nın avlusundan 24 büyük su deposuyla karşılandı.

      Kubbet’üs Sahra’nın inşa edilme nedenleri:

      Kaynaklarda Halife Abdulmelik’inKubbet’üs Sahra’yı yaptırması hususunda farklı görüşler yer almaktadır:

      Emeviler’den nefret eden Şia eğilimli tarihçi Yakubi, Abdulmelik’inKubbet’üs Sahra’yı, İbn-i Zübeyir fitnesi esnasında Mekke-i Mükerreme’de Hac vazifesini yerine getirmeyaşanan sorunlardan dolayı Şam halkını BeytülMakdis’e yönlendirmek için yaptığını hatırlatmaktadır. Nitekim, Kubbet’üs Sahra’nın etrafında Kâbe’deki gibi tavaf yapıldığını ve bunun da insanların Mekke’ye giderek İbn-i Zübeyr’e bağlanmamaları için yapıldığını iddia etmektedir. Ancak, Yakubi’nin bu iddiası ihtimal ve doğruluk dışıdır. Çünkü, Kabe’nin tavafı Hac rükünlerinden bir tanesidir. Bu mesele, Abdulmelik’in göz ardı edeceği bir mesele değildir. Çünkü o, dönemindeki Müslüman fakihlerden birisidir. Ayrıca, Kubbet’üs Sahra’nın yapılmasına destek veren Müslümanlar da bu kararı kabul etmezler. Bu hususta, Muciruddin el-Hanbeli’nin ‘’Abdulmelik’in insanların İbn-i Zübeyr’e bağlanmaması için Mekke’ye hac seferlerini yasakladığı görüşü’’ daha ziyade tercihe şayandır. İnsanların Hac yasağından dolayı oluşan öfkelerini dindirmek için, onları Kubbet’üs Sahra ve Mescid-i Aksa ziyaretleriyle meşgul etmek istedi.

      • El-Makdisi, Kubbetüs Sahra’nın yapımıyla ilgili başka bir görüş ifade eder. Ona göre, Abdulmelik’inKubbet’üs Sahra’yı yaptırmaktaki maksadının Kudüs’te Kıyamet Kilisesi gibi Hristiyanların yaygın olan lüks ve ihtişamlı kiliselerine karşı rekabet etmek olduğudur ve Emevilerin bu hedefini de gerçekleştirdiğini dile getirmektedir. Kubbet’üs Sahra, sekizgen şekli, çiçekli desenleri, hilalleri, yıldızları, taçları kaplayan altın kakma mozaikleriyle ve süslü mermerleriyle yapıldı. İslam mimarisinin bu tartışmasız incisi, Kur'an ayetleri, Allah'ın güzel isimleri ve Peygamber’in (sav) adıyla Arapça hat ile süslendi.
      • En önemlisi, Abdülmelik, Mescid-i Aksa’nın kutsiyetini pekiştirmek ve bu yapıyla Müslümanların arasındaki nüfuzunu artırmak istedi. Kubbet’üs Sahra’nın görünen nakışlarından şu anlaşılmaktadır: Son Peygamber’in mesajı, kapsayıcılığının doğruluğu ve İslam dini referans alınarak tesis edilen İslami görüşler.
      • Kutsal kayanın İsra ve Miraç olayıyla olan bağlantısını doğrulamak istedi ve bundan dolayı Miraç’ı devam ettirmek istedi. İsra ve Miraç’ı bu şekilde anarken, Hz. Peygamber’in (sav) göğe yükseldiği kayanın üzerine bir kubbe (mescid) inşa ederek kutsiyetini pekiştirmek istedi.
      • Belki de Abdülmelik bu yapıyla, şehirde idari kurumlar ve çalışanlarıyla birlikte başlattığı Araplaştırma projesini hedefledi. Bu kubbe gibi uzak mesafelerden görülebilen bariz alametler (yapılar) inşa edilerek, şehirlerin İslami-Arap kimliğine sahip olduğuna işaret edilmek istenmiştir.

      Mescid-i Aksa

      Kudüs’teki Kubbet'üs Sahra’ya ek olarak, Abdülmelik, yukarıda zikredilen sebeplerden dolayı Kıble Mescidini Kudüs’ün güneydoğu tarafına, Kubbet'üs Sahra’nın güneyine, batı ve doğu duvarları surlarının tamamlayıcısı olacak şekilde inşa etti.

      Abdülmelik döneminde Mescid-i Aksa'da altın ve gümüş kaplamalı 50 kapı, 7 mihrap ve 4 minber vardı. Mescid ve Kubbet'üs Sahra, tavanlarında bakır zincirlerle asılı 5.000 lamba ile aydınlatılırdı ve Cuma, Ramazan ve bayramlar gibi özel günlerde insanların kalabalık olmasından dolayı bin adet mum yakılırdı. Avluda bulunan 24 havuz ile de Kubbet'üs Sahra’ya su sağlanmaktaydı.

      Emevi Sarayı

      Kubbet'üs Sahra ve Mescid-i Aksa'nın yanı sıra, yakın zamanda Mescid-i Aksa’nın güneybatı köşesinde, içinde Abdülmelik’in evini, Emirlik Binasını, Misafir Evini ve bazıları Velid bin Abdülmelik zamanında inşa edilen 3 Emevi Sarayını barındıran kalıntılara rastlandı.

    Ayrıntılar

    Abbasi Hilafeti Dönemi

    • Miladi 750 yılında Abbasîlerin gelmesiyle birlikte Kudüs, başta Mescid-i Aksa ve Kubbet'üs-Sahra olmak üzere taşıdığı kutsallıklardan ötürü diğer şehirlere göre daha fazla ilgi görmüştür. İkinci Abbasî Halifesi Ebu Cafer El Mansur tarafından iki defa ziyaret edilmiştir. İlk ziyareti MS 758 yılında Hac’dan dönüşü sırasındadır.

      Bu birinci ziyaretinde Halife, Miladî 748 yılında kentte meydana gelen deprem sonucunda doğu ve batı kısımları yıkılan El Aksa Camii'nin yeniden inşasını emretmişti. Ne var ki, caminin onarımı için daha büyük bir bütçeye ihtiyaç vardı. Bunu fark eder etmez Halife, caminin kapılarında bulunan altın ve gümüş tabakaların çıkarılmasını ve elde edilecek gelir ile inşaatın yapılmasını emretti.

      Miladi 771 yılı, Halife El Mansur'un Beytü'l-Makdis'i ziyaret ettiği ikinci yıl oldu. Miladi 778 yılı ise Halife Mehdi'nin Mansur'dan sonra şehri ziyaret ettiği yıldı. Halife Mehdi, Mescid-i Aksa'ya büyük onarımlar yaptırmış, toprağını genişlettirmiş ve Miladi 771 yılında ikinci kez gerçekleşen depremin ardından boyunu kısalttırmıştır.

      Halife Harun Reşid Zamanında Kudüs (Miladî 776-808)

      Halife Harun Reşit Dönemi, Kudüs'ün Abbasiler Tarihindeki en önemli dönemidir. Nitekim bu dönemde, Beytül-Makdis'teki Hristiyanlarla temas halinde olan Kutsal Roma Devleti ile harici ve dahili bağlantılar kurulmuştur.

      Miladî 792 yılında, Halife Reşid döneminde, başta Kudüs toprakları olmak üzere Filistin, Kayslılar ve Yemenliler arasında pek çok çekişmeye şahit olmuştu. Bu savaşlar pek çok insanın ölümüne yol açmış ve Miladî 796 yılında tekrar başlamıştı. Halife Harun Reşit, kabile çatışmasını ortadan kaldırmak için Cafer El-Bermekî'yi Şam topraklarına gönderdi. Sonunda güvenlik sağlandı ve insanlar ona itaat etti.

      Harun Reşid Döneminde, İslam Devleti ile İmparator Şarlman liderliğindeki Kutsal Roma İmparatorluğu arasında iyi bir ilişki vardı. Kudüs Patriklerinin, şehrin Hristiyanları üzerinde en iyi etkiye sahip olan Şarlman ile yaptığı yazışmalar, bu ilişkinin kurulmasına yardımcı oldu. Müslümanlar tarafından Hristiyanlara yeni ayrıcalıklar tanındı. Nitekim, bir grup keşişin Kudüs'te hacılara hizmet etmek için yeni din ve sosyal kurumlar kurmasına da izin verildi. Ayrıca, Zeytin Dağı'nda bir pansiyon kurulması, kütüphane inşa edilmesi ve Kudüs'ü ziyaret eden Hristiyan hacıların bakımı için de Bîmâristan (hastane) inşa edilmesi sağlandı. Harun Reşid, İslam Devleti'ndeki bütün Hristiyanlara iyi muamelede bulunmuştu. Bu Halife döneminde, Hristiyanların Paskalya Gününe büyük bir alay ile ellerinde haçlar taşıyarak çıkmaları adettendi. Halife Harun Reşid, Hristiyanların dini törenlerini tamamen özgürce uygulamalarına izin vermişti.

      Fakat aynı zamanda, Hristiyanlar İslam'ın kendilerine yüklediği gerekliliklere de uymak durumundalardı. Harun Reşid onların kuşak ve belirli bir başlık takmalarını emrederek Müslümanlard an kıyafet konusunda ayrılmalarını istedi.

      Halife Memun Zamanında Kudüs

      Bu halife zamanında, mukaddes belde, Mescid-i Aksa ve Kubbet'üs-Sahra'nın yıkılmasına neden olan bir depreme maruz kalmıştı. Halife Memun ise her ikisinin de restorasyonu ve Kudüs'teki diğer dini yapıların da kapsamlı onarımları için emir verdi. Caminin gerçek yapımcısı olan Halife Abdülmelik bin Mervan'ın adı, Halife Memun olarak değiştirildi. Bu sonradan tespit edilen bir durumdur. Çünkü, caminin kuruluş tarihi Hicri 72 / Miladî 691 yılı olarak bırakılmıştır.

      Halife Memun, ayrıca Beytü'l-Makdis'deki Hristiyanların Kutsal Kabir (Yeniden Diriliş) Kilisesi için gerekli onarımları yapmalarına izin vermişti.

    Ayrıntılar

    Tolunoğulları Dönemi (878-928)

      • Abbasi Yönetiminin başkenti olan Bağdat'taki merkezi otoriteye sızmaya başlayan zayıflık neticesinde Ahmed bin Tolun'un Şam ve Mısır topraklarını yönetmesine izin verilmişti. Böylelikle Kudüs, Filistin'in dini yapısına büyük önem veren Tolunoğulları’nın egemenliğine girmiş oldu. O dönemde Filistin'in merkezi ise Kudüs'ten Ramla şehrine dönüştürüldü.
      • Ahmed bin Tolun, Zimmîlere karşı akılcı ve hoşgörülü bir din politikası yürütmüştür. Buna bağlı olarak:
      • Miladî 881 yılında Kudüs Patriği tarafından bir mektup gönderilmiş ve mektupta Kudüs ve Ramla şehirlerine Hristiyan bir vali atandığı belirtilmiştir.
      • Hristiyanların Kudüs kiliselerini ve manastırlarını restore etmelerine izin verilmiştir.
      • Tolunoğulları'nın Filistin hakimiyeti, Miladî 878-905 yılları arasında (28 yıl boyunca) devam etmiştir.

    Ayrıntılar

    İhşitler Dönemi (928-969)

      • Miladî 935 yılında Filistin, İhşîdî yönetimine girdi.31 yıılık hakimiyetleri boyuncaİhşîdîlerin Mukaddes Belde'ye olan ilgisi aşağıdaki konularda da kendini göstermişti:

        • Mescid-i Aksa'nın Miladî 961-962 yılları arasında yeniden inşası, Mescid’in kültürel ve ticari öneminin artması.
        • Özellikle El Abbas bin Muhammed gibi bazı âlimlerin, muhaddislerin ve coğrafyacıların ortaya çıkışı ve bu sayede yaşanan bilimsel gelişmeler.
        • El-Askalanî ve "Kitâbü'l-Bedʾve't-Târîh" eserinin sahibi Mutahhar b. Tâhir El-Makdisî.
        • İhşidîlerin Kudüs'e ilgisi o kadar büyüktü ki, ölülerini bu kente gömüyorlardı. Nitekim, Muhammed bin Toğaç El-İhşîd ve Kâfûr El-İhşidî de buraya gömülmüştür.
        • İhşidî emirlerinin çoğunun ibadet ve ziyaret amacıyla Kudüse gelmeleri.

    Ayrıntılar

    Fatımi Devleti Dönemi (969-1070)

      • Miladî 969 yılında Mısır topraklarını ele geçiren Fatımî askerleri, Şam topraklarını da ele geçirmişti. Ramla şehrine ulaştıklarında bölgenin yönetimini de devraldılar. Daha sonra Kudüs başta olmak üzere Filistin'in diğer şehirleri de Fatımîler yönetimine dahil oldu.

        Fatımîlerin Kudüs'e verdikleri önem neticesinde:

        • Bîmâristan (Fatımî Hastanesi) ve Fatımî İlim Merkezi başta olmak üzere pek çok müessese inşa edildi.
        • Tüccarların işlerini kolaylaştırmak adına hanlar kuruldu.
        • Sanat alanındaki eğitimler teşvik edildi.
        • Hâkim-Biemrillâh döneminde Fatımîler Kudüs surlarını yeniden inşa etti.

        Fatımîlerin Kudüs Yahudileri ve Hristiyanları ile İlişkileri

        Fatımî Devleti Halifeleri, Yahudilere ve Hristiyanlara karşı hoşgörülü olmuştur. Ancak, Hâkim-Biemrillâh dönemi bunun dışındadır. Zira, bu dönemde Hâkim-Biemrillâh'ınZımmîler ve hatta Müslümanlarla olan siyaseti inişli-çıkışlıydı. Babası El-Aziz Billah (Miladî 975-996) döneminde ise Hristiyanlar ve Yahudiler büyük bir hoşgörüyle karşılaştılar. Aziz, onları devlet işlerinde ve iş hayatında yoğun bir şekilde kullandı. Öyle ki Müslümanlar, devletin ayrıcalıklarından mahrum bırakıldıklarını düşünerek şikâyet etmişlerdi.

        Hâkim-Biemrillâh El-Fatımî’nin Zımmîlere karşı yürüttüğü en önemli siyasi adımlar:

        • Miladî 1009 yılında Kutsal Kabir Kilisesi'nin yıkılmasını emretmiş ve halkın, onların paralarını ve mallarını yağmalamasına izin vermiştir.
        • Hâkim-Biemrillâh, Hristiyanların boyunlarına haç, Yahudilerin de çıngırak asmalarını ve böylelikle Filistin hamamlarında Müslümanlardan ayırt edilmelerini emretmiştir.
        • Kudüs'teki Kutsal Kabir Kilisesi Fatımi döneminde yakılmış ve daha sonra yeniden inşa edilmiştir.

        Zâhir Döneminde Kudüs (1020-1035)

        Bu halife döneminde gerçekleşen olaylar:

        • Hristiyanlar dînî özgürlüklerinin tadını çıkardılar ve yıkılan kilise yeniden inşa edildi.
        • Miladî 1016 yılında şehri vuran depremler nedeniyle düşmüş olan Beytü’l-Makdis Kayası üzerindeki büyük kubbe yeniden inşa edildi.
        • 1034 yılındaki depremde Şam topraklarının hasar görmesinden sonra Mescid-i Aksa yeniden inşa edilmiş ve şehrin surları restore edilmiştir.

    Ayrıntılar

    Filistin Selçuklu Devleti (1070-1085)

      • Selçuklular, Fatımilerin Filistin'deki etkisine son vermiş ve Komutan Atsız Kudüs şehrine girmeyi başarmıştı. Fakat bu durum uzun sürmedi. Fatımî orduları dört yıl sonra bölgeyi geri almayı başarmışlardı. Ancak, şehrin yönetimini Selçuklu Türkleri devralınca Fatımîler bölgenin kontrolünü devam ettiremediler. Kudüs toprakları, Fatımî ordularının emiri El-Efdâl ibn Bedr El-Cemâli'nin önderliğinde Miladî 1096 yılına kadar kalabilmişti. Yine Fatımîler, Kutsal Belde'deMiladî 1099 yılında haçlılar istila edinceye kadar hüküm sürebilmişlerdi.

    Ayrıntılar

    Artuklu Dönemi (1085-1098)

    Bu Bölüm Yapım Aşamasındadır

    Ayrıntılar

    Haçlı İşgali 1099

    Birinci Haçlı Seferi'nden (miladi 1099) Sultan Selahaddin Eyyubi'nin Bölgeyi Devralışına (miladi 1187) Kadar Kudüs

    Haçlı kuvvetleri 7 Haziran 1099'da Kudüs surlarına ulaşmış ve son hücumu yapıncaya kadar kuşatmalara devam etmişti. Bu dönemin öncesinde de Müslümanlar tarafından şehri savunmak için bir takım önlemler almıştır:

    Müslümanlar, Birinci Haçlı Seferi'nin genel olarak Filistin'e ve özel olarak Kudüs'e yönelik tehlikesini fark etmişlerdi. Bu yüzden şehri korumak ve savunmak için bir dizi önlem aldılar. O tedbirlerden bazıları şunlardı:

    Ancak tün bu tedbirlere rağmen Haçlılar, 15 Temmuz 1099 Cuma günü, kuşatmadan yaklaşık kırk gün sonra şehri ele geçirmişti.

    Şehre baskın yapan haçlılar, bölge halkına karşı korkunç bir katliam gerçekleştirdiler. Bazı Batılı kaynaklar, Mescid-i Aksa Meydanındaki ölü sayısının on bine ulaştığını söylerken, tarihçi İbnü'l-Esîr'e göre ölülerin sayısı yetmiş bine ulaşmıştı.

    Haçlıların Kudüs'te gerçekleştirdiği topografik değişiklikler

    Haçlıların Kudüs'te gerçekleştirdiği topografik değişiklikler iki sınıfta ele alınabilir:

    1.Yeni amaçlara hizmet etmek adına bazı mevcut binalarda gerçekleştirilen iş değişiklikleri. Bunlardan bazıları: Şafii okulunun kiliseye dönüştürülmesi (St. Anna Kilisesi)

    Mescid-i Aksa, haçlı kralının ve şövalyelerin karargâhı haline çevrilmiş, Kubbetüs-Sahra ise tapınak haline getirilmişti.

    2.Yeni konut sakinlerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere binalar inşa edildi. Buna bağlı olarak, Doğu haçlı kralı için Davut Kulesi'nde yeni bir saray yapılmıştı. Ayrıca, şehrin çeşitli bölgelerindeki Avrupalı hacılar için de oteller yapıldı.

    Şehir kapılarının ve sokakların isimleri değiştirildi.

    Haçlıların Şehre Yerleşimi

    Haçlılar tarafından 1099 yılında gerçekleştirilen katliam, şehrin tüm eski sakinlerini yurdundan etmişti. Haçlılar eski sakinlerin evlerini işgal etmiş, buldukları her şeye el koymuştu.

    İşgalcilerin hepsi Kudüs'te değildi, çoğu işgal edilen diğer bölgelere, özellikle kıyı şehirlerine yerleşmişti.

    Haçlı tarihçisi Surlu William bu konuda şöyle demiştir: " Haçlıların mevcudu Bölgenin nüfusu gözle görülür derecede azdı ve aşırı yoksulluk içinde yaşıyorlardı. Herhangi bir sokağı işgal edemeyecek kadar az bir nüfusları vardı."

    Bu durum da haliyle, işgalci haçlıların korkmalarına ve kendilerini güvende hissetmemelerine sebep oldu.

    Kudüs Kralı I. Boudouin ve Şövalyelerinin Kutsal Topraklar'daki nüfus azlığı sorununu çözmek için yaptığı icraatları

    Ayrıca Kral II. Boudouin, Kutsal Topraklar'ın nüfusunu artırmakla ilgili olarak 1120 yılında özellikle Kudüs'e gelen tüm gıda maddelerinin gümrük vergilerinden muaf tutulacağına dair bir kanun çıkarmıştı.

    Kudüs kırsalında Haçlılar tarafından yeni yerleşim yerleri kuruldu.

    • Haçlıların faydalanmalarını engellemek için şehrin etrafındaki kaynak sularını kullanılmaz hale getirmek. Sığır ve sürüleri mağaralara saklamak.
    • Şehir surlarının güçlendirilmesini sağlamak.
    • Doğu Hristiyanlarını, Haçlılara yardım etmemeleri için, Mukaddes Belde’den çıkarmak.
    • Ürdün Nehri'nin doğusunda yaşayan Hristiyanların, onlara daha iyi yaşam koşulları sunmayı vaat ederek, şehre gelmelerini teşvik etti.
    • Kral, yeni sakinlere şehrin büyük bir bölümünü verdi.
    • Doğu Hristiyanları ve Batı Hristiyanları arasındaki evlilikleri teşvik etti.
    • "MagnaMahumeria" (Büyük İbadet Bölgesi) adıyla bilinen El Bireh yerleşim yeri. Latin din adamlarına tabi olan bu topraklarda çeşitli ziraat faaliyetleri yapıldı.
    • "ParvaMahumeria" (Küçük İbadet Bölgesi) adıyla bilinen Al-Qubeiba yerleşim yeri. Bu yerleşim yerinin sakinleri demircilik, marangozluk ve ayakkabıcılık işlerinin yanı sıra tarım alanında ve bahçe işlerinde çalışıyorlardı.

    Ayrıntılar

    Haçlı Döneminde Kudüs'te Yönetim ve İdare Sistemi

      1. Haçlılar, Latin Krallığı’nın başkenti ilan edilen Beytü'l-Makdis şehrini işgal ettikten sonra "Kutsal Kabrin Koruyucusu" ünvanını alan Godfrey şehrin ilk emiri seçilmişti. 1101 yılında ölümünün ardından, kardeşi I. BoudouinBeytüllahim'deki Doğuş Kilisesi'nde Beytü'l-Makdis Krallığı'nın kralı olarak taçlandırıldı.

        Haçlılar döneminde, Kutsal Topraklar'da bulunan toplulukların oluşturduğu gruplar

        Haçlı işgalinden sonra Mukaddes Belde'nin nüfusu çeşitli gruplardan oluşuyordu.

        O gruplardan bazıları şöyledir:

        • Yüksek asiller, baronlar ve şövalyeler: Bunlar egemen sınıfı ve krallıktaki ana savaş gücünü oluşturuyordu.
        • Çiftçiler: Kudüs'te yaşayanların çoğu kırsal kökenliydi. Şehrin ekonomisinin dayandığı mesleklere ve ticaret için teknik birikimlere sahip değillerdi.
        • Ruhban sınıfı.
        • Burjuva sınıfı (veya orta sınıf).
        • Askeri organlar (Hospitalier ve Templier)
        • Bu iki heyet Kutsal Topraklar topluluğuyla birleşmedi. Ancak, kendi yönetmelik ve kurallarına tabi oldu.
        • Yerel Hristiyanlar ve Doğu Hristiyanları. Bunlar, özel mahallelerde yaşadı.
        • Hospitalier ve Templier:

        Haçlıların Şam topraklarını işgali sırasında iki askeri örgüt ortaya çıktı; ilki Hospitalie Şövalyeleri (ya da Aziz Yuhanna Şövalyeleri olarak da bilinir), Avrupalı hacıları gözetmek, yaralılara ve hastalara bakmak amacıyla kurulmuştu. İkincisi ise Templier, yani Tapınak Şovalyeleri adıyla 1120 yılında Hristiyan hacıları korumak adına kurulmuştur. Ancak, kısa sürede, büyük iki askeri örgüte dönüştüler. Dahilî ve haricî olarak, Avrupalıların savunmasında oldukça etkili bir güce dönüştüler.

        Ayrıca, üçüncü olarak, daha küçük bir manastır örgütü de vardı. Üçüncü Haçlı Seferi sırasında Almanlar tarafından kurulan bu örgüt, Töton Şövalyeleri adını aldı.

        1187 yılında Kudüs'ün kurtarılmasından sonra, Hospitalier ve Templier, Avrupalıların tek savaş gücü olarak kaldı. Hicrî 691, Miladî 1291 yılındaki çöküşlerine kadar şövalyeler, onların sadık savunucularıydı. Hospitalier daha sonra Kıbrıs ve Rodos'a, Tapınak Şövalyeleri ise batıya çekildi.

    Ayrıntılar

    Eyyubiler Döneminde Kudüs

    Sultan Selahaddin Eyyubi’nin Vefatından Sonraki Eyyubi Devletinin ve Kudüs’ün Durumu

    Selahaddin Eyyubi’nin vefatı ve ardından 1218  yılında kardeşi el-Adil’in vefatından sonra Haçlılar Biladü’ş-Şam’ı tehdit etmeye tekrar başlamıştı. Kutsal şehrin geleceğini tehdit eden ve bir asırdan fazla süren Eyyubi ailesinin iç çatışmaları ve çekişmeleri durumu daha da kötüleştirdi ve mesele Müslüman nüfusunun çoğunluğunun ve bazı Doğu Hristiyanlarının şehri güvenlik arayışı için terk edip yeni yerlere gitmelerine kadar gelmişti.

    Yafa Antlaşması (miladi 1229 )

    Beytülmakdis, 1229 yılında tehlikeli bir aşamaya girmişti. Eyyubi ailesinin Şam’daki ve Kahire’deki anlaşmazlıkları İslam cephesini zayıflatmış ve Sultan el-Kamil’in tehlikeli bir karar almasına sebep olmuştu. El-Kâmil, Alman İmparatoru II. Friedrich ile müzakerelere başlamış ve müzakereler sonucunda el-Kamil’in artık şehri savunmakta yetersiz kalması sebebiyle Harem-i Kudsi hariç kutsal şehir İmparatora teslim edildi.

    En-Nasır Davud ve Harizmilerin Kudüs’ü Haçlılardan Geri Alması

    Haçlıların Kudüs üzerindeki kontrolü 10 yıl sürmüş ve 1229-1239 yılları zarfında otorite kurmayı başaramamışlardı. Kerek Kralı en-Nasır Davud el-Eyyubi, 1239 yılında şehri geri almış, ancak 4 yıl sonra Haçlılar şehri tekrar ele geçirmişti. Henüz Haçlılar şehre yerleşememişken Harizmiler 1244 yılında şehri kurtardılar. Böylece kutsal şehir kalıcı olarak İslam hükmü altına geri dönmüştü.

    Eyyubi Döneminin Kudüs’teki İdari Teşkilatları:

    Beytülmakdis’in Haçlılardan kurtarılmasından sonra Eyyubiler birçok idari teşkilat kurdu, bunlardan bazıları:

    Eyyubilerin Mimari Eserlerinin Tezahürleri

    Kutsal şehrin kurtuluşundan sonra Sultan Selahaddin Eyyubi aşağıdaki mimari reformları gerçekleştirmişti:

    Eyyubilerin Kudüs’teki En Meşhur Medreseleri:

    • Vilayet ve Vali: Görevi; şehri yönetir ve imar eder, Hac kafilelerine liderlik eder.
    • Vekil: Yokluğunda Valiyi Kudüs yönetiminde temsil eder.
    • Şer-î Nazır: Vakıfları ve vakıf işlerinin görevlerini takip eder.
    • Yargı: Şafii mezhebine göredir.
    • Beytü’l-Mal Vekili: Beytü’l-Mal’ın alım ve satımlarını yönetir.
    • Beytü’l-Makdis’i Haçlıların mimari eklentilerinden temizledi. Kubbetü’s-Sahra’daki haçı, ikonları, resimleri ve Harem-i Kudsi’nin yakınlarında bulunan tüm Hristiyan mezarlarını kaldırdı.
    • Nureddin Zengi döneminde yapılan minberi Mescid-i Aksa’ya getirdi.
    • Kıyamet Kilisesi yakınlarındaki Dibağa mahallesinde bulunan bir kilisede hastane inşa ettirdi.
    • Şehrin kale duvarlarını yeniden inşa ettirdi ve surlarını restore ettirdi.
    • Medreseler inşa ettirdi.
    • Selahiyye Medresesi: Şafii Fıkhı eğitimi için (miladi) 1192'de St.Hanna Kilisesi değiştirilerek yapılmıştır.
    • Efdaliyye Medresesi: Selahaddin’in en büyük oğlu el-Melikü’l-Efdal tarafından Haretü’l-Mağaribe’de Maliki mezhebi eğitimi için inşa ettirilmiştir.
    • Hanefi Medresesi ve Dil Medresesi: Eski şehirde bulunan Nahviyye Medresesi ve Bedriyye Medresesi diye isimlendirilen bu medrese Arapça dil eğitimi için el-Melikü’l-Muazzam İsa b. el-Melikü’l-Adil tarafından inşa ettirilmiştir.

    Ayrıntılar

    Sultan Selâhaddin Eyyubi Döneminde Kudüs

      1. Sultan Selahaddin Eyyubi’nin Kutsal Şehrin Surlarına Varışı

        Sultan Selahaddin Eyyubi, Hıttin Muharebesi'ndeki zaferinden ve şehirlerin çoğunu fethettikten sonra kutsal şehre yönelmiş ve (miladi) 20 Eylül 1187’de şehrin surlarına ulaşmıştı. Şehrin kuzey tarafının zayıf olduğunu gören Sultan, ordusunu oraya konuşlandırdı. Haçlılar, Müslümanların gücünü, saldırıların yoğunluğunu ve kutsal şehrin düşmek üzere olduğunu hissedince çaresiz kaldılar ve Sultan Selahaddin’e şehri teslim edeceklerini bildirdiler.

        Haçlı Şehrin Hükümdarı- İbelinli Balian’ın Kutsal Şehri Teslim Etmek İçin Sunduğu Şartlar

        Haçlı hükümdar şehri teslim etmek için Sultan Selahaddin’e iki şart koşmuştur:

        • Şehirdeki Haçlılara saygı gösterilmesi ve
        • Şehri terk etmek isteyenlere barış içinde izin verilmesi. Sultan Selahaddin, Balian'ın şehri teslim etmek için koştuğu şartları reddedince, Haçlılar kutsal şehri yakmakla, Kubbetü’s-Sahra’yı yıkmakla, esir düşen Müslümanları öldürmekle, mal ve mülkleri yok etmekle ve savaşı son ana kadar sürdürmekle tehdit etmişti. Sultan Selahaddin’in danışmanlarıyla görüşmesi sonucunda teslim koşullarının kabul edilmesi ve sulh yapılması yönünde karar alınmıştır.

        Sulhun Şartları:

        • Balian her erkek için on dinar, her kadın için beş dinar ve her çocuk için bir dinar ödeyecek.
        • Haçlılara kırk gün süre verilecek, bu süre içinde ödeyenlerin barış içinde şehirden çıkmasına izin verilecek, ödeyemeyenler ise Müslümanların malı (kölesi) olacak.
        • Sultan Selahaddin’in, Şamlı ve Yunan Hristiyan tebaanın şehirde tebaa olarak kalmasına izin vermesi.

         Haçlıların Kudüs Şehrinden Çıkartılması

        Haçlıların Kudüs şehrinden çıkartılması: Haçlıların şehirden çıkmaları yaklaşık iki hafta sürdü. 27 Recep 538 (hicri) / 2 Ekim 1187 (miladi) İsra ve Miracın yıl dönümünde Sultan Selahaddin şehre bir fatih olarak girdi.

        Kudüs’ün Kurtuluşundan Sonra Üçüncü Haçlı Seferinin Gelişi

        Kutsal şehrin fetih haberleri Batı Avrupa’ya ulaştığında, Haçlılar Kudüs’ü geri alabilmek için İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard ve Fransa Kralı PhilippeAuguste liderliğinde ‘’Üçüncü Haçlı Seferi’’ adıyla bilinen yeni bir Haçlı seferi hazırlığındaydılar. Haçlılar, 1189 (miladi) tarihinde Akka şehrini kuşatmış, Müslümanların kahramanca savunduğu şehir iki yıl süren kuşatma sonunda Haçlıların eline geçmişti. İki taraf arasında devam eden savaşlarda Haçlılar Kudüs’ü Müslümanlardan geri alabilmek ümidiyle Kudüs’e ulaştı ve şehri kuşattılar. Ancak, amaçlarına ulaşmakta başarısız olunca İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard, Sultan Selahaddin ile müzakere ve sulh yapılması yönünde çağrıda bulundu.

        Müslümanlar ve Haçlılar Arasındaki Müzakereler

        Müslüman ve Haçlı taraflar arasında sürekli kesintiye uğrayan ve İngiliz Kralı Richard’ın talebiyle tekrar devam eden müzakereler 15 ay sürmüş ve müzakereleri toplam 42 heyet yürütmüştür. Son beş ayda karmaşık geçen müzakerelerin ardından her iki taraf 1192 (miladi) tarihinde Remle Antlaşması maddelerinin imzalanmasında uzlaşmıştı.

         Remle Antlaşması’nın Maddeleri:

        • Kuzeyde Sur’dan Güneyde Yafa’ya kadar sahil şeridi Haçlıların olacak.
        • Askalan yıkılmak üzere Müslümanların olacak.
        • Lod ve Remle Müslümanlar ve Haçlılar arasında eşit olarak paylaşılacak.
        • Hristiyanların kutsal şehri ziyaret etme özgürlüğü olacak.
        • Müslümanların ve Hristiyanların her birinin diğer tarafın ülkesinden geçme hakkı bulunacak.
        • Antlaşmanın süresi üç yıl üç ay yürürlükte kalacak.

        Müzakere Turları

        İngiliz Kralı’nın Kudüs’e ulaşabilmek için El-Melikü’l-Adil’e kız kardeşi Jeanne ile evlenmesini teklif ettiği müzakerelerden bahsedeceğiz: El-Melikü’l-Adil -Sultan Selahaddin’in kardeşi- ve İngiliz Kralı Richard arasında 9 Kasımda bir dizi müzakereler yürütülmüştür. İngiliz Kralı, Askalan’dan feragat etmeyeceği gibi Beytü’l-Makdis ve Ürdün’ün batısındaki bölgeyi de kaleleriyle birlikte geri almayı ısrarla istiyordu. Bu koşullar daha önce Sultan Selahaddin tarafından reddedilmişti. Birkaç gün sonra Kral Richard yeni öneriler sundu, bu önerilerden bazıları şunlardır:

        • El-Melikü’l-Adil’in, Kral Richard’ın kız kardeşi ‘’Jeanne’’ ile evlenmesi.
        • Sultan Selahaddin’in elindeki tüm Filistin topraklarını kardeşine vermesi karşılığında, Aslan Yürekli’nin Askalan dahil sahil şeridinde bulunan tüm şehirleri kız kardeşine vermesi.
        • Evli çift, Beytü’l-Maksid’te ikamet edecek ve Hristiyanlar özgürce Kıyamet Kilisesi’ni ziyaret edebilecekler.
        • İçeriğinde bir tür mizah ve aldatmaca olduğunu ve İngiliz Kralın kendi önerisini uygulayamayacağını anlamasına rağmen Sultan Selahaddin bu teklifi kabul etti. Sultan Selahaddin haklı çıkar, Jeanne bu teklifi duyduktan sonra çok sinirlenir ve teklifi kabul etmesi için El-Adil’in Hristiyan olmasını şart koşar, El-Adil ise bu şartı kabul etmez.

        Sultan Selahaddin Eyyubi ve Halifeleri Dönemindeki Kudüs

        Beytü’l-Makdis’in fethinden ve Remle Antlaşması’nın (miladi) 1192’de imzalanmasından sonra Sultan Selahaddin Şam’a döner. (Miladi) 1193’de geçirdiği ağır hastalıktan sonra vefat eder ve Emevi Camii’nde gömülür.

    Ayrıntılar

    Memluklular Döneminde Kudüs

      1. Eyyubilerden sonra Mısır ve Şam’ın yönetimi (miladi) 1250 yılında Memluklere geçmiş ve hükümleri boyunca en büyük iki tehlike olan Moğollar ve Haçlılarla mücadele etmişlerdir. (Miladi) 1260 yılında Ayn Calut Muharebesi’nde Moğollara karşı alınan büyük zafer ve (miladi) 1291 yılında Haçlıların Filistin’den kovulmasıyla bu mücadele kanıtlanmıştı.

        Sultan Baybars’ın Gösterdiği Önem

        Kral ez-Zahir Baybars 664 (hicri) / 1265 (miladi) Şaban ayında Kudüs’ü bir kez daha ziyaret etmişti. Aşağıda belirteceğimiz mimari eserlerin, Baybars’ın ikinci ziyareti sırasında veya ziyaretten kısa bir süre sonra inşa edildiği anlaşılmaktadır:

        Babü’n-Nazır tarafından Harem’e iden yolun kuzeyinde yer alan Ribatu’l-Basir 666 (hicri) / 1267 (miladi) tarihinde inşa edilmiştir. Kapısının üzerinde eski Memlük neshi ile küçük harflerle işlenmiş mermer bir levha vardır.

        Levhada yazılan: ‘’Bismillahirrahmanirrahim. Kudüs’te birçok yapı, ribat ve eser inşa ettiren Kudüs Vakıflar Nazırı Emir Alaeddin Aytekin er-Rükni’nin vakfiyesidir. Bu kapının ardında olan tüm mahzenler ve meydanlar Kudüs-ü Şerif’i ziyaret etmek isteyen fakirlere 666 senesinde sonsuza dek vakfedilmiştir…’’. Türkler bu mekanı kendi dönemlerinde hapishane olarak kullanmıştır.

        Sultan Baybars ve Halifelerinin Kutsal Şehir Kudüs’e Gösterdikleri Önemin Tezahürleri

        • Ez-Zahir Baybars Kutsal Şehir Kudüs’ü iki kez ziyaret etmiş ve Mescid-i Aksa’ya infak edilmesi için yıllık beş bin dirhem tahsis etmiştir.
        • Kubbetü’s-Sahra’nın yıkılan kısımlarını yeniledi ve sebil olarak kullanılması için han inşa ettirdi.
        • Ez-Zahir Baybars’ın halifeleri Mescid-i Aksa’ya ve Kubbetü’s-Sahra’ya önem gösterdiler, restorasyon ve onarım çalışmalarının yanı sıra Harem-i Kudsi’de minareler ve koridorlar inşa ettirdiler.
        • Sultanhavzası dahil birçok havza inşa ettirdiler, şehre ve şehrin pazarlarına su sağlanması için havzaya yedi adet su yolu yaptırdılar.
        • Saltanatı sırasında Babü’s-Silsile yolu üzerinde Darü’l-Hadis kuruldu.

        MemluklerinBeytulmakdis’teki İdari Teşkilatlar

        • Saltanat Vekili: Sultan’a vekillik eder, ordu ve beytü’l-mal işlerini yönetir ve Mescid-i Aksa’nın nazırlığını yapar.
        • Kale Vekili: Şehrin kalesinin muhafazasıyla ve bakımıyla ilgilenir, kaleyi korumakla ve savunmakla görevli askerleri belirler.
        • Şehrin Valisi: Güvenliği sağlar ve kanuna aykırı davrananları cezalandırır.
        • Hacib: Halk arasındaki anlaşmazlıkları çözmekle görevlidir.
        • Devadar: Halkın, Sultan’a arz edilen şikayetlerine bakar.

        Dini Görevler

        • El-Harameynü’ş-Şerifeyn Nazırı, Kudüs ve El-Halil’de vakıflarla ve çalışanlarının maaşlarıyla ilgilenir.
        • Kadılar: Memlükler başlangıçta Şafii mezhebine göre yargı makamları oluştursa da daha sonra Kudüs’te Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre de yargı makamları oluşturuldu.
        • Mescid-i Aksa Hatibi.
        • Memlük medreselerindeki müderris ve mutasavvıflarla yakından ilgilenmek için Selahiyye Medresesi Şeyhliği.

        Memlukler Döneminde Kudüs’ün En Meşhur Medreseleri

        İslam dünyasının her yerinden ilim talebelerinin geldiği Kudüs şehrinin bilim ve edebiyat alanlarında büyük gelişim göstermesi Memlük Sultanlarının ilgisini çekmişti. Ana eğitim merkezi olan Mescid-i Aksa’ya ek olarak şehirde inşa edilen yaklaşık 27 medrese eğitim vermekteydi. Aşağıda bazı medreseleri zikredeceğiz:

        • Eşrefiye Medresesi: Sultaniyye Medresesi adıyla da bilinen medrese Memluk Sultanı Kayıtbay tarafından kurulmuştur.
        • Tenkeziye Medresesi:Babü’s-Silsise’nin yanında bulunan medrese, Emir Tengiz en-Nasıri tarafından kurulmuştur.
        • Erguniyye Medresesi: Emir Ergun el-Kamili tarafından inşa ettirilmiştir.
        • Mencekiyye Medresesi: Harem-i Şerif’in batı tarafında bulunan medrese, Emir Seyfettin Mencek tarafından inşa ettirilmiştir.

         

        • Tenkeziye Medresesi: Mescid-i Aksa’nın Babü’s-Silsile adıyla bilinen kapısının yanında bulunan Tenkeziye Medresesi, Emir Seyfettin Tengiz en-Nasıri tarafından (miladi) 1328 yılında inşa ettirilmiştir. Kudüs’teki bilim hareketinde önemli rol oynayan bu medrese Beytülmakdis’in en meşhur medreselerinden biridir. (Miladi) 1969 yılında İsrail Yönetimi medreseyi işgal edip içeri girişleri yasakladı. Siyonistler, medresenin çatısına makineli tüfekler yerleştirdi ve medrese İsrail ordusunun işgali altında askeri bir kışlaya dönüştü. (Miladi) Mart 2006’da Siyonist lider Tenkeziye Medresesinin altında Sinagog açılışı gerçekleştirdikten birkaç ay sonra medreseyi hedef almaya devam ettiler ve ‘’Nesillerin Kafilesi’’ adını verdikleri bir müzeye dönüştürdüler.

        Kudüs’ün simgelerini ve eserlerini değiştirmeye ve yahudileştirmeye devam eden Siyonist işgalciler, Mescid-i Aksa sınırlarının içinde bulunan Tenkeziye Medresesinin mescidini Sinagoga dönüştürdüler. Mescidin minberine çöp kutusu koyup minberin duvarını iğrenç resimlerin çizimleri için askerlerinin kullanımına tahsis ettiler.

        Eyyubi ve Memlukler Dönemlerinde Kutsal Şehrin Pazar ve Çarşıları

        Bu tarihi dönemde, kutsal şehirde çeşitli pazarlar bulunuyordu. Bunlardan bazıları:

        • Pamukçular Pazarı.
        • Baharat ve Tıbbi Bitkiler Pazarı.
        • Kuyumcular Pazarı.
        • Dokuma ve Kumaş Pazarı.
        • Yağ Pazarı.
        • Balık Pazarı.

        Farklı İslam devletlerinden Müslümanların ve Hristiyan hacıların Kudüs’e gelmesiyle şehirde bir dizi mevsimsel pazarlar kurulurdu. Pek çok kaynak, Hristiyan hacıların Kudüs’e gelişiyle birlikte Kıyamet Kilisesi’nin ana kapısının önünde bulunan büyük avluda, doğuya özgü süslemeler, tespihler ve antikaların sergilendiği Musa pazarının kurulduğunu işaret etmektedir.

        Ayrıca Kudüs’te, kırsal kesimlerde yaşayan insanların ve bedevilerin mallarını satabilmeleri ve ihtiyaçlarını satın alabilmeleri için haftada bir kere kurulan Cuma pazarı gibi birçok pazar vardı. Her pazar yerinin, düzeni kurmakla, dolandırıcılığı önlemekle ve vergileri toplamakla yükümlü tüccarlar tarafından tayin edilen bir ‘’Şeyhi’’ olurdu.

    Ayrıntılar

    Kudüs’te Osmanlı Yönetimi

      1. Osmanlı Devleti bölgede hakimiyet sağladıktan sonra Biladü’ş-Şam’ı birçok eyalete ve sancaklara taksim etti.

        Osmanlı’nın Kudüs’ü Fethi, MS 1516

        Osmanlı Devleti,1516 yılında Mercidabık Muharebesi sonucunda Biladü’ş-Şam’ı hakimiyeti altına aldıktan sonra Yavuz Sultan Selim Kudüs’e 10 bin asker gönderdi ve aynı yıl içinde Kudüs fethedildi. Osmanlı’nın Kudüs’e atadığı ilk vali ise Evrenesoğlu İskender Bey’dir. Sultan Birinci Selim Mısır’ı fethetmeye doğru yola koyulmadan önce Kudüs’ü ziyaret etti ve mübarek mekânı kan dökmeden fethetti.

        Sultan Selim’in Kudüs’e Gelişinden Sonraki İcraatları

        • Sultan Selim Kudüs’e varınca, şehrin dışında onu şehrin eşrafı ve alimleri büyük bir saygı ile karşıladılar, Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-Sahra’nın anahtarlarını teslim ettiler. Sultan, bu nimet için Allah’a şükretti ve secdeye gitti.
        • Kutsal yerleri ziyaret ederek başladı ve idarecilerine şehrin işlerinin düzene sokulması yönünde emirler verdi.
        • Kudüs ahalisine dostane bir şekilde yaklaştı, onları onurlandırdı ve ahaliye hediyeler verdi.

        Kudüs’ün İdari Taksimatı

        Osmanlı Devleti istikrarı sağladıktan sonra Biladü’ş-Şam’ı üç eyalete taksim etti; Halep, Şam ve Trablus Eyaletleri. Eyaletler de kendi özel idaresine sahip müstakil sancaklara taksim edildi. Kudüs ise Şam Eyaletine bağlı 11 sancaktan biriydi. Sancaklar nahiyelere, nahiyeler ise köylere bölündü. Köy, en küçük idari birimdi. Osmanlı döneminin başlarında Kudüs sancağına bağlı olan nahiyeler ise şu şekildedir; Kudüs Nahiyesi, el-Halil Nahiyesi, Beni Zeyd Nahiyesi, Arkub Nahiyesi ve el-Gavr Nahiyesi.

        Filistin’de İdari Taksimat

        İdari Teşkilatlar

        Osmanlı’nın hüküm sürdüğü dört asra ulaşan sürenin uzunluğuna bakarsak idari oluşumların çeşitlilik göstermesi gayet doğal karşılanmalıdır:

        1- Kudüs Sancağı (MS 1516-1841)

        2- Kudüs’ü Şerif Sancağı (MS 1841-1864)

        3- Kudüs Mutasarrıflığı (MS 1864-1869)

        4- Müstakil Mutasarrıflık (MS 1874-1918). Bu dönemde beş kazaya taksim edildi: el-Halil, Kudüs, Gazze, Yafa ve Birusseb.

        Kudüs Valisinin Yetkileri

        • Kudüs şehrinde ve nahiyelerinde güvenliği sağlamak ve kamu düzenini korumak.
        • Şam hac kafilesinin hazırlanmasına katılmak ve Kudüs sancağı valisine kafileyi gidiş ve dönüşte koruma görevi vermek.
        • Halktan talep edilen vergileri almak ve vergilerin güvenle başkente ulaşmasını sağlamak.
        • Piyasaları kontrol ederek malların akışını ve şehirdeki ekonomik koşulların istikrarını sağlamak ve meslek sahiplerinin yürürlükteki kanunlara uymaları konusunda uyarmak.

        Başkent İstanbul’dan Sonra ilk Belediye Meclisi Kudüs’te kurulmuştur.

        • Osmanlı Padişahı’nın emriyle, Osmanlı Devleti MS 1863’de, dini konumu nedeniyle Kudüs’te Belediye Meclisi kurdu.
        • Meclis, Abdurrahman Decani liderliğinde şehrin tüm kesimlerinden oluşturuldu.
        • MS 1877 yılında Osmanlı Belediyeler Kanunu’nun çıkarılmasından sonra Meclis seçimle oluşturulmaya başlandı ve 25 yaşını tamamlamış her Kudüslüye vergisini ödedikten sonra seçme hakkı tanındı.
        • Buna göre Meclis 4 yıllığına 12 üyeden oluştu.
        • Yusuf el-Halidi, Meclis Başkanlığı yapanlar arasında en önde gelenlerden biridir.

        Askeri Fırkalar

        • Sipahi: Devlete askeri hizmet vermesi karşılığında kendilerine toprak veriliyordu.
        • Nizami ordunun karargâhı Kudüs ve nahiyelerinde bulunan kalelerdi. Bu kaleler şöyledir:

         Kudüs Kalesi, el-Halil Kalesi, Beyt-i Cibrin Kalesi ve Beytlahim yakınlarında bulunan Burek Süleyman Kalesi.

        Diğer Görevler

        • Müftü: Osmanlı Devleti’nde fetva otoritesine Şeyhülislam riyaset eder ve tüm şehirlerde vekilleri bulunurdu. Osmanlı Devleti’nin resmi mezhebi Hanefilik olması sebebiyle Hanefi mezhebi müftüsü diğer mezhep müftülerinin önünde yer alıyordu.
        • Nakibü’l-Eşraf: Kudüs’te bulunan Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) Ehl-i Beyti’nin mesele ve sorunlarını takip etmesi ve ilgilenmesi için görevlendirilen kişidir. Osmanlı Devleti Ehl-i Beyt’e büyük ilgi ve alaka göstermiş, onları öncü kılmış ve başkalarına verilmeyen imtiyaz ve haklar vermişti. Nakibü’l-Eşraf’ın İstanbul’da bir de genel merkezi bulunuyordu.
        • Şeyhu’l-Haremi’l-Kudsi: Görevleri arasında, harem içinde dini hizmetlerin eksiksiz sunulması için Haremi Kudsi dahilinde Kubbetu’s-Sahra, Mescid-i Aksa, meydanları ve kapılarıyla ilgilenmek, bakımını üstlenmek ve her şeyin yolunda gitmesini sağlamak vardır.

    Ayrıntılar

    Osmanlı Döneminde Sosyal Yaşam Eğitim Ekonomi

      1. Kudüs’te, ekonomik düzen için Meslek Erbabı adıyla bilinen idari bir mekanizma kuruldu. Osmanlı döneminde doğal ya dabeşeri nedenlerden dolayı Kudüs’te nüfus sayılarında dalgalanmalar yaşandı.

         Üretim

        • Nüfusun temel ihtiyaçlarını karşılayan gıda, dokuma, maden ve deri gibi şeylerin üretimi büyük önem taşımaktaydı. İşlerin sağlıklı bir şekilde yürümesi ve ilişkileri düzenlemesi için Meslek Erbabı adıyla bilinen ekonomik düzenin kurulması adına idari bir mekanizma kuruldu ve her meslek için bir Şeyh ataması yapıldı. Şekerciler, tabakçılar, dokumacılar, kuyumcular gibi mesleklerden olanlar “meslek erbabı”ndan sayılmaktaydılar.
        • Kudüs’te en yaygın sanayi sahası olarak çok talep olduğu için sabun ve tekstil üretimi yer alıyordu. Mısır ve Kıbrıs gibi civar ülkelere ihracatı da yapılıyordu.

        Pazar ve Hanlar

        Şehrin içinde bazı sokakların iki yanında insanların yaz kış rahatlıkla gezebilmeleri için üstü kapalı ve çatısında ara ara havalandırma boşluğu olan sıralı dükkanlar olurdu. Her pazarın, gece kapılarının kapandığı iki girişi vardı. Kudüs’ün bu dönemdeki pazarları şunlardır:

        • Tüccar Pazarı, Çuha Pazarı, Sebze Pazarı, Sarraf Pazarı, Aşçılar Pazarı, el-Attarin Pazarı, el-Fahr Pazarı ve Büyük Pazar.
        • Han: Her birinin mimari işlevi olan çok sayıda mimari unsurdan oluşan büyük bir yapıdır. Bunlardan bazıları şunlardır:
        • Ez-Zeyt (Yağ) Hanı
        • El-Gadiriyye Hanı
        • Amara el-Amira Hanı
        • El-Fahm Hanı
        • El-Vekale Hanı

        Bunlara ilave olarak

        • ez-Zeyt Hanı Pazarı
        • el-Kattanin Pazarı
        • el-Gadiriyye Hanı

        Sosyal Durum

        • Yüzyılda Kudüs’ün nüfusu 1400 kişiye ulaştı. Hastalıklar, tıbbi hizmet seviyesinin gerilemesi, bölgeyi kasıp kavuran afetler gibi doğal sebeplerden dolayı nüfus sayısında dalgalanmalar yaşandı.
        • Nüfustaki en büyük dengesizlik ise, Osmanlı döneminin son yıllarında Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması, kuraklık, çekirge istilaları ve hastalıklardan dolayı birçok insanın hayatını kaybetmesiyle yaşandı.

        Yabancıların Kudüs’teki Rekabeti

        Osmanlı döneminin sonlarında, Biladü’ş-Şam’ın hâkimi Muhammed Ali Paşa’nın izniyle, 1838’de Britanya Kudüs’teki ilk yabancı ülke konsolosluğunu açtıktan sonra Rusya gibi diğer yabancı ülkeler de Kudüs’te konsolosluk açmaya başlamış ve böylece yabancıların Kudüs’e yerleşme sürecinde dikkat çekici bir şekilde hızlanma yaşanmaya başlanmıştı. Bu konsoloslukların faaliyetleri ise, ülkelerinin Kudüs’teki çıkarlarını gözetmek, bölge ülkeleri hakkında istihbarat toplamak ve diğer ülkelerin faaliyetleri hakkında bilgi edinmekti.

         Osmanlı Devleti’nin Kudüs’teki Yabancıların Faaliyetleri Hakkındaki Tutumu

        • Yabancı ülkelerin sefirlerinin uyguladığı siyasi baskıları ve sınırlarına dayanan orduları yatıştırmakla uğraşırken, yaşanan büyük ekonomik sıkıntılar Osmanlı Devleti’nin yabancı ülkelerin siyasetine cevap vermekte gecikmesine sebep oldu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Osmanlı Devleti yabancıların konsolosluk açmalarını engellemek veya olabildiğince ertelemek adına, konsolosluk inşası için arazi satımlarını durdurmuş ve halkın bu faaliyetleri engellemek için başvurduğu eylem ve faaliyetleri desteklemişti.
        • Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı’nın Almanya ile ittifakının ışığında diğer müttefik ülkelerin faaliyetlerini engellemek adına fırsat olmuştu ve böylece Osmanlı’nın iki müttefiki Almanya ve Amerika hariç diğer ülkelerin konsolosluk faaliyetleri dondurulmuştu.

        Osmanlı’nın İlk Dönemlerinde Eğitim Gerçeği

        Osmanlı’nın ilk dönemleri, eski medreselerin işlevini geri kazandırarak, yeni medreseler inşa ederek, ribatlar ve zaviyelere önem göstererek eğitimin canlanmasına tanık oldu.

        Medreseler

        • Osmanlı’nın ilk dönemleri, Kudüs’te Amara el-Amira Tekkesine bağlı Rasasiyye Medresesi ve Cerrahiye Medresesi gibi eski medreselerin işlevini geri kazandırarak ve yeni medreseler inşa ederek şehrin ihtiyacı olan eğitimin canlanmasına tanık oldu. Bu canlanma, Osmanlı Devleti’nin yaptığı harika işler sayesinde ve özellikle de Kanuni Sultan Süleyman’ın şehri güvenli bir hale getirerek istikrar sağlaması ve yıllık tahsis ettiği maddi yardımlar, her devletten ulemanın, zühd ehlinin ve diğer insanların şehre gelmesini sağladı.
        • Osmanlı’nın ilk dönemlerinde, ilim talebelerinin eğitim gördüğü müderris ve şeyhlerin eğitim verdiği medreselerin sayısı 50’yi aşmıştı.

        Osmanlı’nın Son Dönemlerinde Eğitim:

        • Kudüs, Osmanlı idaresinin özel ihtimamına nail olan bir şehirdir. Kudüs’ün bugününü ve geleceğini hedef alan komplolar hakkında tam bilgi sahibi olabilmek için gerekli olan ve şehrin gelişmesinde çok önemli bir rol oynayan eğitim Osmanlı’dan büyük önem görmüştü. Başlangıçta Kudüs’te eğitim düzenlemesi yapıldı ve Milli Eğitim Bakanlığında görev yapan Ahmed Efendi Kudüs’te Milli Eğitimin ilk müdürü olarak tayin oldu. Hasarlı medreselerin tamiratını gerçekleştirmek ve Kudüs’te Reşidiyye Medresesini, 6 erkek medresesi, 3 kız medresesi, nahiye ve köylerde 70 medrese, el-Halil kasabasında ve köylerinde 30 medrese ve Gazze kasabasında 47 medrese inşa etmek görevlerinden bazılarıydı.
        • Kudüs, 1890’da ortaokulların ve ilkokul-ortaokul arasında ara aşama olan Reşidiyye medreselerinin açıldığı ilk şehirlerdendir. MS 1913’de ortaokullar, daha fazla gelişmiş olan Sultaniye Medreselerine dönüştürüldü. Eğitim süresi 7 yıl olan bu medreselerde 174 talebe eğitim gördü.

         Zaviye ve Ribatların İlmi Rolü

        • Zaviye: H. 11. / MS 17. yüzyılda Kudüs şehri, tüm ülkelerden ve bölgelerden el-Mağribi, el-Habeşi, el-Hindi, et-Türkmani ve el-Farisi gibi zühd ehlinin, sufilerin, ilim talebelerinin ve diğer tüm Müslümanların ilgi odağıydı. Bu cemaatlerin ikamet ettikleri zaviye gibi yerlerin isimleri bu kanıya varmamıza yardımcı oldu.
        • Kudüs’teki zaviyelerin önemi başka yerlerde bulunmayan maneviyat ve kutsiyette gizlidir. Zira Kudüs, İsra ve Miraç olayının yaşandığı yer olmakla birlikte semavi dinlerin de beşiğidir. Bilinmelidir ki, mürit her nerde olursa olsun yolculuğun zorluklarını ve yorgunluğunu çekmeden bu mekanları kolaylıkla bulabilir. Yolcu bu mekanlara gidince, Mescid-i Aksa ve Kubbetu’s-Sahra’da namaz kılmanın, Peygamberlerin, Evliyaların ve Salihlerin makamlarını ziyaret etmenin bereketiyle büyük bir sevinç yaşar ve mürit Harem-i Kutsi’ye ulaştığında ilim deryasından istifade eder.
        • Zaviye mimari unsurlardan oluşmaktadır. Bu unsurlar şunlardır: İkamet etmek için, eğitim ve zikir çekmek için odalar, mescit, abdesthane ve hamam, su kuyusu ve zaviye şeyhinin ve bazı tebaasının vefatlarından sonra gömülecekleri türbe. Zaviye bazen sadece bir mağaradan ibaret oluyordu.

        Ribat:Ribat, İslam’ın ilk dönemlerinde ortaya çıkan bir terimdir. Müslümanların düşmanlara karşı sürekli hazırlıklı olmak ve gaflete kapılmamak için toplandıkları yerdir. Bu nedenle, Filistin’in tüm şehir ve köylerinde bu isimle veya başka bir isimle bir veya birden fazla ribat bulunurdu. Böylece, ribat terimi dini bir boyut kazandı, pek çok zühd ehli ve tasavvuf ehli itaat ve ibadet için bu yerlere yönelmeye başlamışlardı.

        Osmanlı döneminde Kudüs’ün en meşhur ribatları şunlardı:

        • Bayram Çavuş Ribatı
        • Ribatu’l-Hamevi
        • Ribatu’l-Kürd
        • Ribatu’l-Mensuri.

         Çocuk Eğitim ve Terbiye Okulları

        • Osmanlı döneminde bu okulların sayısı Memlük dönemindekine nazaran artış gösterdi. Bu okulların görevleri şunlardı: Çocuklara erken yaşta eğitim vermek ve onları diğer eğitim kurumlarına katılmaya hazır olmaları için terbiye etmek. Ayrıca, çocuklar bu okullarda temel başlangıç ilimleri dersleri, Kuran-ı Kerim’i okuma, yazma ve hat dersleri görüyorlardı. Bu dönemde kurulan en önemli okullar şöyledir: Vadi’t-Tavahin caddesinde yer alan Bayram Çavuş Okulu, Turgut Ağa Okulu, et-Tavaşi Okulu, Mescid-i Aksa’nın kapılarından biri olan Sekine kapısında yer alan Nasuh Efendi Okulu.

        Tekkeler

        • Tekke, vakitlerini ibadet ve zikir çekmekle geçiren dervişlerin kaldığı ve kendilerine düzenli olarak yemek ikramı yapılan yerdir. Zaman geçtikçe ilk anlamını yitirdi ve tekkeler, Mescid-i Aksa çalışanlarına, civarda yaşayanlara ve fakirlere bedava halk yemeklerinin sunulduğu yerler olarak anılmaya başlandı.
        • Kudüs’ün en önemli tekkelerinden biri Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Haseki Sultan tarafından H. 959 / MS 1551 yılında inşa ettirilen Amara el-AmiraTekkesi’dir. Amara el-Amira Tekkesi, Osmanlı’nın genelde Biladü’ş-Şam’da ve özelde Kudüs’te en önemli eserlerinden biri olarak kabul görmektedir. Haseki Sultan, tekkenin dolu kalması ve işlek olmaya devam etmesi için Kudüs sancağının içine ve dışına birçok yere vakfetmiştir. Tekke, Kudüs’teki fakirlere ve çeşitli devletlerden Kudüs’e gelen ulemaya sıcak yemek vermeye devam etti ve günümüzde hala işlek olduğu belirtilmektedir.

    Ayrıntılar

    Osmanlı Döneminde İmar Faaliyetleri

      1. Kudüs’te Mimari Unsurlar

        Osmanlılar Mescid-i Aksa’nın bütünlüğünü korudu ve inşaat, onarım, tefrişat, aydınlatma gibi tüm ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmalar yaptı. Osmanlı mimarisinin bir levhası olarak kabul edilen Kudüs surları inşa edilmiş ve 19. yüzyılın ikinci yarısında imar yayılımı surların dışına çıkmaya başlamıştı.

        Kudüs Surları

        • Kudüs surları Osmanlı mimarisinin mükemmel bir örneğidir. Kudüs surlarına sabitlenen panolarda, surların inşasının yapılmasını emreden kişinin Kanuni Sultan Süleyman olduğu (H. 944-947 / MS 1537-1541) yazmaktadır.
        • Anlaşılan o ki; Padişah, Memlük döneminin sonlarında durgunluğa uğrayan Kudüs’ü yeniden canlandırmak ve ihtişamını geri kazandırmak istemişti. Şüphesiz ki, Kudüs’ün istikrarı adına oldukça önemli olan Kudüs’ün güvenliği ve emniyeti surların inşa edilmesindeki en büyük sebep olmuştu. Aynı zamanda, Kudüs'ün dini statüsü de bu surların inşasını acil bir mesele haline getiriyordu.

        Şehir Surlarının Dışındaki Yapılar

        İmar, surların dışına 19. yüzyılın ikinci yarısında yayılmaya başlamıştı. Halkı buna iten sebepler ise şehrin aldığı göç ve doğal sebeplerden kaynaklanan şehirdeki nüfus artışıydı. Güvenlik durumları ve gelir düzeylerindeki iyileşmelerle halkın yaşam standartları arttı ve dış pazarlardan ithal edilen modern yapı malzemelerini kullanmaya başladılar.

         Kudüs Surlarının Kapıları

        • El-Amud Kapısı: Kudüs’ün ana kapısıdır ve Kudüs surlarının kuzey kısmında yer almaktadır. Bu kapının diğer isimleri: Nablus Kapısı ve Şam kapısı.
        • Sahire Kapısı: Kudüs surlarının kuzeydoğu kısmında yer almaktadır. Sadiyye ve Bab-Hıtta Mahallelerine kadar ulaşmaktadır.
        • Esbat Kapısı: Kudüs surlarının doğu kısmında yer alan açılabilen tek kapıdır. Cehennem vadisi güzergahı üzerinden Kudüs’ü ve Eriha yolunu birbirine bağlar.
        • Nebi Davud, el-Halil, Megaribe ve Cedid kapıları şehrin batı tarafında yer almaktadır. Cedid kapısı MS 1899 yılında surların dışında inşa edilen yeni mahalleler ve Kudüs arasında gidiş gelişlerin kolaylaştırılması için sonradan inşa edilen bir kapıdır.

        Mescid-i Aksa

        • Osmanlılar Mescid-i Aksa’nın bütünlüğünü korudu ve inşaat, onarım, tefrişat, aydınlatma gibi tüm ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmalar yaptı. Bunların en önemlisi, doğal etkenlerden etkilenmesi sebebiyle sürekli bakıma ihtiyacı olan Kubbetü’s-Sahra’ydı. Osmanlı’nın her sene mutlaka eklemeler yaptığı bize ulaşan kaynaklarda geçmektedir.
        • Bilindiği üzere Mescid-i Aksa’nın kapıları ve Kudüs’ün kapıları farklıdır. Aksa’nın kapıları: Esbat, Rahmet, Devdariye (Melik Faysal kapısı ve Itım kapısı olarak da bilinir), Gavanime, Kattanin, Nazır, Mutevadda (Mathara kapısı olarak da bilinir), Hadid, Sekine, Silsile ve Megaribe kapıları Mescid-i Aksa’nın kuzeyinde ve batısında yer almaktadır. Surların doğu kısmında yer alan Rahmet kapısının ve Zehebi kapısının kapıları kapalıdır.
        • el-Halil Kapısı
        • Nebi Davud Kapısı
        • Cedid Kapısı
        • el-Amud Kapısı
        • Sahira Kapısı
        • Esbat Kapısı
        • Rahmet Kapısı
        • Meğaribe Kapısı
        • Silsile Kapısı
        • Kattanin Kapısı
        • Hadid Kapısı
        • Meclis (Nazır) Kapısı
        • Gavanime Kapısı
        • Itım Kapısı
        • Hıtta kapısı

        Kudüs Kalesi

        Kudüs Kalesi, şehrin güney batısında el-Halil kapısı ve Nebi Davud kapısı arasında hafif yüksek bir kayanın üzerinde yar almaktadır.

        Kalenin kapısındaki yazıt, kalenin Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman tarafından inşa edildiğini gösterirken, ünlü Türk Seyyah Evliya Çelebi’ye göre kale Osmanlı Padişahı Sultan Selim tarafından inşa edildi. Bu da bize, kalenin Osmanlı döneminde yenilendiğini gösteriyor. Bazı kaynaklarda ise, kaleyi inşa ettirenin Sultan Muazzam İsa Eyyubi olduğu yazıyor. Böylece, kalenin yeniden inşasının birkaç merhaleden oluştuğunu anlıyoruz.

        Karargahlar (Mahalli Hükümet Merkezi)

        • Valinin başkanlık ettiği hükümetin, yürütme ve askeri kurumlarının karargâhı, şehrin merkezinde Nazır kapısının karşısında yer alıyordu. MS 1914’te Osmanlı Harbiye Komutanı komuta merkezini Şam’dan Kudüs’e taşıdı. Alman İmparatorunun 1910’da Zeytin Dağı’nda karısı için yaptırdığı Matla olarak da bilinen binayı karargâhı olarak belirledi.
        • Savaş başlar başlamaz Kudüs’te el-Mükebbir Dağı’nın yakınlarına ilk havalimanı yapıldı ve havalimanına ilk iniş yapan uçağın içinde bir Türk Subayı ve bir Alman Subayı bulunuyordu. İkinci havalimanı olan Kalandiye Havalimanı ise geçen yüzyılın başlarında açıldı.

        - Biliyor muydun?

        Ortadoğu’daki ilk demiryolu hattı, Yafa ile Kudüs’ü birbirine bağlayan demiryolu hattıdır, 1892.

        Hristiyanların Dini Yerlerine Gösterilen Önem

        Osmanlı Devleti, tüm Hristiyan mezheplerine karşı hoşgörü ile davranmıştır. Tarihi kaynaklar, Osmanlı’nın Hristiyanların tüm kutsal ve dini yerlerinin ruhsat izinlerinin, keşif ve incelemelerinin yapılıp inşaatı tamamlanmamış binaların bakım, onarım ve yenileme projelerinin zamanında bitirilmesine önem göstermiştir. Kudüs’te bulunan Kıyamet Kilisesi ve Beytlahim’de bulunan Doğuş Kilisesi icraatların birer örneği olarak gösterilebilir.

        - Biliyor muydun?

        Zeytin Dağı’nda bulunan Yahudi mezarlığının İslam Vakıflarına ait ‘’Salahiyye Medresesi’’ arazisi üzerine inşa edildiğini biliyor muydun? Kudüs’teki Şer-i Mahkemenin kayıtlarında bulunan belgede yazmaktadır.

    Ayrıntılar

    İngiliz İşgali ve manda yönetimi (1920-1948)

      1. Bu ünite, Kudüs'ün İngiliz işgali altına girişini ve işgale eşlik eden askeri yönetimi, sivil idareyi ve 1967'den günümüze kadar İsrail işgali altındaki Garip şehir Kudüs’ün değişen durumunu ele almaktadır. 

        İngiliz İşgali

        İngiliz Ordusu Kudüs'e Yafa (Jaffa) kapısından ilerleyebildi. Böylece İngiliz işgali başladı, şehrin yahudileştirilmesi amacıyla Yahudi göçüne kapı açıldı ve birçok Filistin isyanı gerçekleşti.

        İngiliz Ordusunun Girişi

        İngiliz ordusu giriş yaparken dünya haritasını değiştiren I. Dünya Savaşı cereyan ediyordu. İngilizlerin Kudüs'ü işgali bu savaş esnasında 9/12/1917'de başladı ve 5/15/1948'e kadar devam etti. Osmanlılar ile İngilizler arasında en son meydana gelen ve Kudüs meselesini çözen savaş, Gazze muharebesidir. Bu esnada İngiliz ordusu Yafa kapısından Kudüs'e doğru ilerleyebildi ve Yafa'ya ulaştığında şehir teslim olmuştu. Kudüs Belediye Başkanı Hüseyin Efendi İngiliz komutan Watson’a teslim mektubunu verdi. Kudüs'ü teslim etme kararı Kudüs mutasarrıfı tarafından oradaki kutsal mekanların tahrip olmasını önlemek için Kudüs'teki ileri gelenlere danıştıktan sonra verildi. Burada ifade edilmelidir ki, Osmanlı ordusu Kudüs sınırlarında girdiği savaşlarda 12 bin askerini esir vermiş bunun yanı sıra 25 bin askerini kaybetmiştir. İngilizler, Filistin hakimiyetini tamamen ele geçirdikten sonra çantasından siyonist projeyi çıkardı. Bu da, Arap projeleri başarısız olduktan ve İngilizlerin Filistinliler hakkında hayal kırıklığına uğrayacakları beklentisi yitirildikten sonra Arap Filistinlilerin, kendilerini toplamalarını gerektiriyordu. Haklarını savunmak için İslam-Hıristiyan derneğini kurdular ve İngiliz işgalinden bir ay sonra Yafa şehrinde yapılan siyonist konferansa karşılık vermek üzere ilk Filistin konferansının düzenlenmesine çalıştılar. Aynı zamanda 1919'da Paris'te yapılacak barış konferansı için bir rapor hazırlandı. Bir taraftan, siyonist projelere karşı yürüyüşler ve gösteriler yapıldı diğer taraftan Suriye kralı olarak Faysal bin Hüseyin'in başa geçmesi desteklendi.

        Kudüs'teki İngiliz Manda Politikası

        • Şehrin Yahudileştirilmesi amacıyla Yahudi göçüne kapı açmak. Nitekim Cemal Paşa döneminde vatandaşların sayısı 10.000 iken 1922'de yaklaşık 33 bine yükseldi.
        • Yahudilere ekonomik, sosyal ve politik destek vermek.
        • Filistinliler arasına anlaşmazlık tohumları ekmek üzere ateşkes ve takiye politikası yürütmek.
        • Arazi satın almayı ve yerleşim yerlerini inşa etmeyi kolaylaştırmak.
        • Filistin Ulusal Hareketini bastırmak, çeşitli etkinlik ve olaylarda Yahudilerin yanında yer almak.
        • İbrani Üniversitesi de dahil olmak üzere Kudüs'teki siyonist hareketin ana kurumlarını kurmak.

        Biliyor musun?

        • İngiltere'nin gururu ve milli simgesi "Big Ben" saatinin Filistin-Osmanlı yapımı çalıntı bir motorla çalıştığını biliyor muydun?
        • Kayıp Sarkaçlı Kudüs saatine ait resimler bugün Londra'da bulunmaktadır. Saat, Kudüs’te Bab el-Halil dekore edildikten sonra her saat başı çalıyordu. Ancak General Allenby 1922 yılında saatin yerinden sökülmesini, çalınarak Londra Müzesine konulmasını emretti. Saatin motoru Big Ben saatine aktarıldı!

        Osmanlılar, saat kulesini kalenin yakınlarında Bab El-Halil'in üstünde, yüksekliği 13 metreye ulaşan kare bir bina üzerine inşa ettiler. Yapımı yedi yıl sürdü ve Sultan II. Abdülhamid'in hilafet tahtına çıkışının yıldönümü kutlamaları çerçevesinde 1909 yılında tamamlandı. İnşaat maliyeti 20 bin Fransız frangına çıktı. Saat kulesi, Yafa ve el-Halil tarafından şehre gelenleri karşılayan mimari bir şaheserdi. Kulede sakinlerin farklı yönlerden gördüğü dört saat bulunuyordu.Filistin İngiliz egemenliği altına girdikten sonra, Yahudi-Kudüs Aşıkları Derneği 1922'de saat kulesini, kah Londra'daki "Big Ben" saatine benzediği, onun rakibi olduğu kah çirkin göründüğü bahaneleriyle kaldırma kararı verdi. Ancak gerçek amaç vatandaşların zihinlerinden Sultan'ın hatırasını yok etme ve Osmanlının izlerini olabildiğince silme çabasıydı. Halk, bu karara şiddetle karşı çıktı. Nihayet Osmanlı'ya ait tarihi eser olması itibariyle Mustafa Kemal Atatürk'ün de itiraz etmesi üzerine Askeri yönetici Storrs bu karardan vazgeçti. Storrs, saati bulunduğu yerden kaldırdı ve Kudüs Belediye binasının karşısındaki meydanda Bab el-Cedid dışında inşa edilen küçük bir kuleye yerleştirdi. Storrs, bunun güzel bir fikir olmadığını gerekçe göstererek kulenin yıkılması, saatin çalınması, bir bahaneyle de British Museum'a aktarım emrini verdi. Böylece İngiltere'nin sembolü ünlü "Big Ben" saatinin güç kaynağı olmak üzere saatin motoru ve mekanizmaları söküldü.

    Ayrıntılar

    1929 Sonrası Gelişen Olaylar

      1. Yüksek İslam Şurası

        Başlangıçta Filistin'de İslami işleri yürütmek için kurulan Şuraya Hacı Emin el-Hüseyni başkanlık ediyordu. Daha sonra bu sağlam yapı, İngiliz Mandası sona erinceye kadar Ulusal Hareketin yöneticisi oldu. Osmanlı İmparatorluğu da dahil olmak üzere pek çok ülke tarafından tanındı ve merkezi Bab El-Halil yakınında inşa edildi. Bu bina 2007 yılına kadar İsrail tarafından tamamen yıkılıncaya dek ayakta kaldı.

        Arap ve Filistin İsyanları

        Burak Devrimi:

        • Burak devrimi, Filistin ulusal projesindeki önemli boyutları nedeniyle yakın tarihte Filistinlilerin gerçekleştirdiği en önemli isyanlardan biridir. Burak duvarı, Mescid-i Aksa'nın batı yönündeki surlarına ait duvar olup Yahudiler dini inançları gereği burada sürekli hak iddia ederler. Asırlar boyunca bu mekânahâkim olma girişimlerini sürdürdüler. Ve nihayet 1967 savaşında ele geçirdiler. Siyonistler, ağlama alanı olarak adlandırdıkları Burak alanındaki genişleme çalışmalarında Megaribe mahallesi yıkılırken Burak duvarının önceden olduğu gibi şimdi de Ebu Medyenel-Ğavs tarafından vakfedildiği bilinen Megaribe vakfına ait olduğu söyleniyordu.
        • Bu devrim aralarında şehit ve yaralıların olduğu 1000 kişinin vurulmasıyla sonuçlandı. Vurulmaların çoğu İngiliz polisi tarafından gerçekleşti. 23 Arap müebbet hapis cezasına ve 187 kişi de farklı cezalara çarptırıldı, Uka hapishanesinde 3 kişi idam edilerek şehit edildi. Bunlar MuhammadJamjoom, FouadHijazi ve Atta Al-Zeer'dir.
        • Bu olayların ardından İngiliz hükümeti, Sir WalterShaw başkanlığında bir soruşturma Komisyonu gönderdi. Komisyon Burak duvarının Müslümanlara ait olduğunu ve aslında isyana göç ve yurt edinmedeki artışın sebebiyet verdiğini açıkladı. Bu rapordan sonra İngiliz Hükümeti 1930 yılında Arapların tepkisini azaltmak için beyaz kitap yayınladı.

        1931 Kudüs Genel İslam Kongresi:

        • Filistin’de zor olayların atlatılmasından sonra Hacı Emin el-Hüseyni İsra ve Miraç hadisesinin yıldönümünde bu kongrenin yapılması için davet gönderdi. İslam ve Arap devletlerinden pek çoğu bu kongreye katıldı. Bu kongrenin en önemli kararı, mescide ilmi itibarını iade edecek, 1925 yılında kurulan İbrani Üniversitesiyle birlikte gelişmiş yahudi kültürünü engelleyecek, Mescid-i Aksa Üniversitesi adıyla bir İslam üniversitesinin kurulması kararıdır.
        • Satılma tehdidi altındaki arazileri kurtarmak üzere ziraî bir şirketin kurulması, buna ilaveten Yahudilere ait ürünlerin boykot edilmesi, Hicaz Demir Yolunun yeniden kullanılması kongrede sunulan önerilerden bazılarıdır.

        1935 Filistin Alimleri Konferansı:

        • Hacı Emin el-Hüseyinî'nin yaptığı etkinlik ve faaliyet dizisinden biri de konferans düzenlemedir. Alimler Konferansı Filistin’de yapıldı. Konferansa Filistin meselelerini tartışmak üzere 400 Filistinli ilim adamı katıldı. Yahudilere toprak satışını yasaklayan fetvaların yayınlanması ile bunu yapanların dinden çıkacağı, kefenlenmeyeceği, cenaze namazının kılınmayacağı ve Müslüman mezarlıklarına gömülmeyeceği hakkında alınan kararlar, konferansın en önemli kararlarıdır.
        • İngiliz hükümeti Yahudi göçünü durdurmaya davet edildi.
        • Siyonizmden kurtarmak üzere arazisini hayır olarak vakfetmek ya da koruma altına almak isteyen herkese yardım etmek.
        • Filistin halkına yardım etmesi için İslam dünyasına çağrı yapmak.

        1936 Filistin Büyük Ayaklanması

        • İngilizlerin Filistin'i Yahudileştirmeyi hedefleyen Politikaları altındaki Filistin Arapları, bu icraatlara karşı yapılacak ayaklanmanın gerekliliğine inanıyordu. Tarihte en uzun grev kabul edilen genel grev, 6 ay sürdü. Bu esnada Filistin'in farklı bölgelerinde saygınlık kazanan askeri birlikler ve hücreler oluştu. İngiltere, isyanın direncini kırmak için tüm yolları denedi ancak başarılı olamadı. Daha sonra ayaklanmayı zayıflatmak için ateşkes ve takiye politikasına geri döndü. Arap krallarından ayaklanmayı durdurmaları için Filistin Araplarını ikna etmelerini istedi. Kralların, Filistin halkını silah bırakmaya ve kan hakkından vazgeçmeye davet ettikleri, İngiliz Devlet kurumlarının onların taleplerine sıcak baktığına, bütün mahfillerde Filistin projesine destek vermeye devam edeceklerine dair gönderdikleri mesaj ayaklanmanın durmasında etkili oldu.

        Buna karşılık, İngiltere ayaklanmanın sebeplerini araştırmak üzere Peel olarak bilinen bir komisyon kurdu. Komisyon Filistin'in üç parçaya ayrılmasına ilişkin öneriler içeren bir rapor sundu: Bu üç bölüm şunlardır: Arap devleti, Yahudi devleti ve üçüncüsü ise Kudüs ve Beytlahim’i içeren manda alanıdır.

        Taksim kararı:

        Filistin'i bölme kararı, Birleşmiş Milletler Teşkilatına bağlı genel kurulun, (33 kabul, 13 red, 10 çekimser) şeklinde sonuçlanan oylamasından sonra 181 numaralı 29/11/1974 tarihli kararına dayanarak verilmiştir. Söz konusu karar Filistin topraklarında İngiliz mandasını bitirmeyi ve Filistin topraklarını üç yeni bölgeye ayırmayı hükme bağlayan Filistin’i bölme planını ihtiva etmektedir. Bölme şu şekilde yapılmıştır:

        • Arap devleti: Alanı yaklaşık 4.300 mi2 (11.000 km2) dir. Batı Celile, Akka şehri, Batı Şeria’yı kapsayan, Aşdod şehrinin kuzeyinden başlayıp güney sahillerine kadar hatta Rafah şehrine uzanan alan ile Mısır sınır şeridi boyunca uzanan çöl arazide yer almaktadır.
        • Yahudidevleti: Alanı yaklaşık 5.700 mi2 (15.000 km2)’dir. Hayfa'da sahil ovasından Tel Aviv'in güneyine kadar uzanan, ayrıca içinde Taberiye gölü ve Celile Panhandle’in de bulunduğu Doğu Celile ile şu anda Eylat olarak bilinen Umm Er-raşraş bölgesini kapsayan alanda yer almaktadır.
        • Kudüs, Beytüllahim ve civar araziler uluslararası vesayet altındadır.

        Bölme Kararı ve Kudüs Savunmasında Cihad-ı Mukaddes Örgütlerinin Rolü

        Bilindiği gibi, 1947'de Birleşmiş Milletler tarafından Filistin'i bölme kararı verildi. Filistin, birincisi Arap Devleti, ikincisi Yahudi Devleti üçüncüsü -Kudüs’ün kaderini de belirleyen- manda bölgesi olmak üzere üç bölgeye ayrıldı. Bu kararda Kudüs, Beytlahim, Nasıra ve Taberiya'nın durumu kesinleşmiştir.

        • Bu kararın bir neticesi olarak Kudüs savunmasını üstlenen Cihad-ı Mukaddes Örgütleri oluştu. Bu örgütler, bölme kararını uygulamak üzere yapılmış planların başarısız olması amacıyla Kudüs’te nitelikli çalışmalar yürüttü. Kudüs’teki Yahudi Ajans merkezinin havaya uçurulması, Şehrin batısında bulunan yahudi yerleşim yerlerinin kuşatılması bunun yanı sıra Kudüs-Yafa yolunun kapatılması bu faaliyetler arasında yer almaktadır.

    Ayrıntılar

    Ürdün idaresi (1948-1967)

      1. Hâşim’i Döneminde Kudüs’ün Durumu ve İki Bölgenin Birleşmesi:

        • 1948 Savaşı, İsrail'in Gazze haricindeki Filistin topraklarının çoğunu ele geçirmesiyle sonuçlandı. Nitekim 1950’de Doğu Kudüs’ün de dahil olduğu Batı Şeria, Ürdün Hâşim’i Krallığı'na ilhak ettiğinde Gazze Mısır tarafına bağlı kalmıştır.
        • İlhak kararı gereği Kudüs, Ürdün Krallığı'nın ilk manevi başkenti oldu. 1959 yılında Kraliyet inisiyatif kullanarak, Belediye Meclisini Başkent Amman'da örnek bir müdürlüğe dönüştürdü. Ayrıca Qalandia havaalanı olarak bilinen Uluslararası Havaalanına kadar harita sınırı genişletildi, radyo istasyonu kuruldu ve Ramallah'ta Kraliyet Sarayı inşa edildi. 1988 yılına kadar birleşme projesi yürütüldü. Daha sonra Batı Şeria ile hukukî ve idari ayrılma kararı verildi.
        • İsrail, 1948'de Kudüs topraklarının çoğunu kontrol altına almıştı bununla birlikte Doğu bölgesinin kontrolünü ele geçirmeyi umuyordu. Bu emeline uygun hazırladığı planı 1967 yılında uyguladı, Kudüs tamamen teslim alındı böylece Kudüs bütünüyle İsrail'in eline geçmiş oldu.

    Ayrıntılar

    İsrail İşgali, 1967 Nekse

    “Yevmu'n Nekse İşgalci İsrail'in 1967'de Doğu Kudüs, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri'ni işgal ettiği ve Arap devletlerinin hezimetiyle sonuçlanan 6 Gün Savaşı'nın başladığı gün. Savaşın üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen Siyonist İsrail’in, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Suriye’deki Golan Tepeleri'ni işgal etmesinin olumsuz etkileri devam ediyor. 6 Gün Savaşında ne oldu? Savaşın ilk kıvılcımı, Siyonist İsrail Hava Kuvvetlerinin 5 Haziran 1967'de Sina'daki Mısır Hava Kuvvetlerine bağlı üssüne yaptığı saldırı oldu. 6 gün süren savaş Arap ordularının yenilgisiyle sonuçlandı. Siyonist İsrail, 1967'deki savaşta Arap devletleri hava kuvvetlerinin neredeyse tamamını yok etmenin yanı sıra savaşa müdahil olan orduların askeri teçhizatlarının yüzde 80’ine yakınını tahrip etti. Savaşta Arap ordularından 20 bin asker şehit olurken 800 İsrailli öldürüldü. Siyonist İsrail, 6 Gün Savaşı'nda Ürdün, Mısır ve Suriye'yi yenerek Gazze Şeridi, Batı Şeria, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri'ni işgal etti. Filistin Halkına Toplu Sürgün Filistin istatistiklerine göre, "En-Nekse" ile işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nden yaklaşık 300.000 Filistinlinin yerinden edildi. Mülteci olarak Ürdün başta olmak üzere civar ülkelerde yaşamak durumunda kaldılar. Bu savaşla birlikte İsrailli Yahudilere özellikle Kudüs başta olmak üzere işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze’de yerleşme imkanı sağladı. Dünyanın dört bir tarafından toplanan Yahudiler, işgal edilen Filistin topraklarına getirildi. Altı Gün savaşının bitmesine rağmen Siyonist İsrail’in Batı Şeria’yı, Kudüs’ü ve abluka altındaki Gazze’yi asimile etmeyi amaçlayan coğrafi ve siyasi planları halen devam ediyor. İsrail’in İşgal Emelleri Hâlihazırda Siyonist İsrail, Batı Şeria topraklarının yaklaşık yüzde 30'unu ilhak etmeyi planlıyor. Filistin İstatistik Merkezinin verilerine göre Siyonist İsrail, 27 bin kilometrekarelik Filistin topraklarının yüzde 85'ine el koymuş durumda. Filistinliler kendi vatanlarının sadece yüzde 15'ini kullanabiliyor. Birleşmiş Milletleri Güvenlik Konseyi 1967’de yayımladığı 242. Nolu karar ile “Filistin topraklarının silahlı güçler eliyle işgal edilmesini” kınadı ve Siyonist İsrail Ordusu’nun işgal ettiği bölgelerden çekilmesini istedi. Fakat Siyonist İsrail bu kararı tanımadı. İşgal devleti 1982 yılında Mısır ve "İsrail" arasında 1979'da imzalanan sözde "barış" anlaşması nedeniyle Mısır’ın Sina Yarımadası'ndan çekildi. Uluslararası meşruiyet kararlarına göre, Suriye topraklarının bir parçası olarak kabul edilen Golan Tepeleri'nin durumu da farklı değildi. Ancak Siyonist İsrail Parlamentosu, çıkardığı bir yasayla 14 Aralık 1981'de, işgal yoluyla ilhak ettiği topraklardan çıkmayı reddetti. Siyonist İsrail’in bu kararı,  uluslararası devletler tarafından tanınmamış ve BM Güvenlik Konseyi tarafından da 17 Aralık 1981 tarihinde 497 sayılı kararla reddedilmiştir. 25 Mart 2019’da ABD Başkanı Donald Trump, "Golan Tepeleri üzerinde İsrail'in egemenliğini ABD'nin resmen tanıdığını" ilan eden başkanlık kararını imzaladı. Filistin topraklarına yönelik işgal süreci hız kesmeden devam ediyor. İşgal rejimi, 1993 tarihinde Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ni doğrudan işgal girişiminde bulundu ancak Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail arasında  “Oslo Anlaşmasının” imzalanmasıyla birlikte sürecin durdurulmasına karar verildi. Buna rağmen İsrail, ne Oslo anlaşmasını ne de uluslararası kanunlara riayet etti. Anlaşmaya göre, 1999'da geçiş döneminin bitmesinden sonra bağımsız Filistin devletinin kurulması, İsrail'in Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde işgale son vermesi gerekiyordu ancak İsrail sorumluluklarını yerine getirmeyerek Batı Şeria'daki Yahudi Yerleşim birimlerini daha da artırma yoluna gitti. İsrail'in takındığı bu tavır üzerine barış süreci bozuldu ve siyasi müzakereler durdu. İşgal yönetiminin Filistin halkına karşı sayısız suça Dünya sessiz kalmayı tercih etti hatta birçok batılı ülke zalim İsrail’i desteklemekle insanlıklarının düzeyini göstermiş oldu.

    Ayrıntılar

    İsrail İşgali, 1967’den Sonra

      1. İsrail işgali, Kudüs'ü Yahudileştirmeyi amaçlayan çeşitli projeler geliştirdi.

        Kudüs'ün ilhakı

        İsrail ordusunun Doğu Kudüs'e girmesinden sonra İsrail bazı kanunlar koymaya başladı. Ancak Kudüs'ün ileri gelenleri diyanet işlerinin korunması ve yönetimi özellikle deMescid-i Aksa için bir komitenin kurulmasına dikkat çektiler. Söz konusu edilen Yüksek İslam Teşkilatıdır. Şeyh Abdulhamid es-Saih teşkilata başkanlık etmiştir. İsrail kendisine bu görevi teklif ettikten bir gün sonra onu Kudüs’ten uzaklaştırmış, onu yerine Şeyh Hilmi el-Muhtesep geçmiş daha sonra da Şeyh Sadeddin el-İlmi gelmiştir.  

        Megaribe Mahallesinin Yıkımı

        Kudüs’ün işgalinden sonra meydana gelen en önemli olay siyonizmideolojisininMeğaribe mahallesini yok etmesidir. Yahudi yönetim, Meğaribe Vakfı yetkililerinden Mescidin ve Mescid-i Aksa Duvarına bitişik olan Fahriye Zaviyesinin boşaltılmasını istedi ardından mahalle tamamen yıkıldı. Amaç ise Burak Duvarının karşısındaki alanı genişletmekti. Bu duvar asırlar boyunca tartışma konusu olmuştur. Bu da genel olarak Kudüs’den özel olarak da Meğaribe mahallesinden 6000 Filistinlinin ayrılmasına ve 135 evin tahliyesine sebep oldu. Bu binaların çoğunun İslam vakfiyesi olduğunu belirtmeliyiz. Fakat kanunlara ve Uluslararası kabullere rağmen İsrail bu yapıya darbe indirmekten geri durmadı.

        Kudüs İsrail'in Daimî Başkenti

        Kudüs’ü yahudileştirmek için hedeflenen icraatların en bariz sonucu 1980 yılında İsrail Sinagogu’nun onayladığı karardır. Kararın en can alıcı maddesi Kudüs’ün İsrail Devletinin tek ve birleşik başkenti olmasıdır, hükümet merkezi ve Sinagog da buradadır. Bu icraata karşı uluslararası boyutta eleştiri ve itiraz şeklinde tepkiler veriliyor, İsrail'den bu kararı geri çekmesi isteniyordu. Tepkiler sonucunda bu kararın uluslararası hukuka aykırı olduğunu, hukuki ve uluslararası düzlemde geçersiz olduğunu belirten 478 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı çıktı. Kararda, tüm devletlerin Kudüs'te bulunan diplomatik heyetlerini geri çekmesi de yer almaktadır.  

        İsrail'in Kudüs'le ilgili Girişimleri

        Kudüs'ü Yahudileştirmeyi amaçlayan birçok Siyonist uygulamalar yapılmıştır. Çeşitli vergiler getirmek, yasalar çıkarmak, tehcir ve göç politikaları takip etmek bunlar arasında yer alır.

        VERGİLER

        İsrail Devleti, Kudüs’teki Araplara yüksek oranda vergiler uygulamaktadır. Araplara uyguladığı vergiler Siyonist vatandaşlara uyguladığı vergilerin dört katını aşmaktadır. Amaç, Araplara karşı baskıların artırılması, iş yerlerini kapatmalarının sağlanması ve memleketlerini terk etmeye mahkûm edilmeleri, sonunda da iş yerlerinin içindekilerle birlikte İsrail tarafından ele geçirilmesidir. Bu yöntemle, Kudüs’te çeşitli vatandaşların iş yerlerine el konulmuştur.

        Arnona Vergisi:Arapların yüksek oranda ödedikleri emlak vergisidir. Bu vergiler çeşitli dükkanların terk edilmesine, kapatılmasına neden olmuştur. Aynı zamanda İsrail, kanununa aykırı davrananları ya da ödemelerde geciken vatandaşları tutuklamaktadır. Öyle ki, bazı tüccarlar geçinmek için İsrail’in fabrikalarında çalışmak durumunda kalmışlardır.

        Haksız Kanunlar

        Bu Kanunlardan Bazıları:

        • 1967 Yılında Yayımlanan, Devamsızların Emlakları Kanunu: Bu kanun gereğince, Batı Şeria’yı terk eden her Filistinli devamsız sayılmaktadır. İsrail, işgalden sonra nüfus sayımı yapmış ve saymadığı her vatandaşı devamsız olarak belirlemiştir. Bu vatandaşların gayrimenkulleri, devamsız sayılan vatandaşların emlak hazinesine sevk edilmiştir.
        • Tazminat Kanunu: Arap sakinlerine ait olup el konulan arsa, daire gibi gayrimenkulleriyle ilgili tazminat ödenmesine ilişkin kanunlardır.
        • Kayıtlı Devlet Arazileri Kanunu: Batı Şeria’nın arazilerinin üçte ikisi kayıtlı değildi. Çünkü, Ürdün hükümeti bütün arazileri kaydetmemişti. Buna istinaden, İsrail bu arazileri ölülerin terkedilmiş arazileri olarak değerlendirerek devlete aktardı.
        • Diğer bir kanun ise çalışma kanunudur. Kudüs’te eğitimi yapılandırma, kimlikleri ele geçirme kanunları, Kudüs ve kırsalında Arap varlığını kısıtlayacak başkaca siyasi ve sosyal kanunlar da yayımlanmıştır.

        Yerinden Etme ve Transfer Etme Politikası

        • Arapları Kudüs’ten zoraki çıkarma politikası İsrail’in ısrarla uyguladığı politikalardandır. Amaç, Kudüs’te Siyonist çoğunluğu sağlamaktır. Ardı ardına gelen İsrail hükümetleri bunun için sürekli planlar tasarlamıştır. Bu planlar, Doğu Kudüs işgalinin 38. yıl dönümünde Sharon’un yayımladığı beyannamelerde de sunulmuştur.
        • Aynı şekilde, ShimonPeres’in Filistinlileri Kudüs’ten toplu göçe zorlama kararları da vardır. Nitekim bu durum, uluslararası kanunları ve insan haklarını ihlal etmektedir.
        • Bilgilere göre, Kudüs’teki Arap vatandaşların oturma izni kartları İsrailtarafından zorla ellerinden alınmaktadır. Öyle ki, ikamet edenlere, düzenli ikametlerini güncelleme gerekliliğini zorunlu tutularak, kurala uymayanların oturma izinleri ellerinden alınmaktadır.

        1969 Yılında Mescid-i Aksa’nın Yakılması

        Madem ki Mescid-i Aksa Kudüs’teki Arapların varlığını temsil ediyor, dolayısıyla daha önce bahsetmiş olduğumuz İsrail’in Yahudileştirme politikalarına istinaden mescidi yakmakla tehdit etmek son derece doğal bir sonuçtur. Siyonist bir vatandaşın Mescid-i Aksa’ya girip yakmaya çalışması İsrail’in politikalarına paralel gelişmiştir. Mescid-i Aksa’nın yakılmasıyla Selahaddin Eyyubi’nin minberi dahil önemli kısımları hasar görmüştür. Yangının söndürülmesi için Ramallah ve Elhalil Belediyesi itfaiyeleri çağrılarak, Kudüs Belediyesinin itfaiyeleri aynı bölgede olmasına rağmen yangına bir damla su bile dökmeye çalışmamışlardır. Bu tavır da, bu yangının altında sinsi bir planın yattığını gözler önüne sermiştir.

        Ancak, her zamanki gibi, dünya ülkeleri Siyonist Michael Rohan tarafından işlenen bu suçu inkâr ederek hakkında hiçbir eylem gerçekleştirmemiştir. Ayrıca İsrail, Rohan’ın akıl sağlığının yerinde olmadığını, bundan dolayı serbest bırakıldığın açıklamıştır. İsrail’in akıl sağlığı yerinde olmayanlar listesinin çok uzun olduğunu söylemek mümkündür. Nedense, akıl sağlığı yerinde olmayan Siyonistler Yahudilere değil de Araplara zarar vermek için programlanmışlar!

        Her konuda aklî sorunları var, ancak Filistinlilere zarar verme konusunda gayet normaller.

        1978 Camp David Anlaşması

        • İsrail ile Mısır arasında düzenlenmiş olan bu anlaşma, 1973 yılı (Ekim savaşı olarak da bilinen) İsrail-Arap savaşından sonra düzenlenmiştir.

    Ayrıntılar

    Kudüs’te Yahudi Yerleşim Birimleri

      1. İsrail, Yahudilerin sayılarını artırmak, Arapların sayılarını azaltmak adına yerleşimci bir politikayı uygulamaktadır. Bu politikalar çerçevesinde Doğu Kudüs’te kolonileri inşa etme, Kudüs’teki Araplara ırkçı tavırlarda bulunma, Batı Şeria ve Gazze taraflarındaki kapıları Araplara karşı kapatması gibi girişimlerde bulunmaktadır.

        Yerleşim Yerlerinin Kurulması

        • İsrail, 1967 yılından sonra, 4. Cenevre Anlaşması gibi uluslararası taahhüt ve anlaşmalara uymadan Kudüs’te yerleşim yerleri inşa etmeye başladı. %80’den fazla Yahudileri destekledi. Doğu Kudüs arazilerinin %34’üne el koyarak %53’ünü yerleşimcilere tahsis etti.
        • Kudüs sınırlarını genişletmek adına Edmim, Antut, Menşur gibi komşu bölgeleri sınırlarına dahil etti.
        • İsrail, Kudüs topraklarının mümkün olduğunca büyük kısmını ele geçirmek adına gerekli planları kurmaya devam etti. 1993 yılında şehre yeni sınırlar çizilerek, Batı Şeria’ya kıyasla, şehir 600 km’ye yani daha büyük sınırlara ulaştı.

        Yerleşim Yerlerini Kurma Aşamaları

        Birinci Aşama: 1968 yılından başlayarak Doğu Kudüs’te Şafat, Elmeşarif Dağı, İsaviye, Lefta bölgelerinden 3830 dönümlük yeri ele geçirdi. Ardından koloniler kurmaya başladı. Amacı, Arap bölgeleri Arap Kudüs’ten hem insani hem de coğrafi yönden ayırmak oldu.

        İkinci Aşama: 1970 yılında İsrail; Hazma, Beyti Hanina, Lefta, Beyti Aksa, Sorbaher, Şerfat, Maliha, Beyti Cala, Kalandiya topraklarından 12280 dönümü ele geçirerek Doğu Kudüs’ün %30’unu ele geçirdi.

        Üçüncü Aşama: 1978 yılında Anata kasabasının arazilerinden 4500 dönümlük alanı çevreleyerek Maali Admim yerleşimine ekledi. Bu yerleşim yerinde 15000 dönüm Ebu Deys bölgesinde, 4400 dönüm de Beyti Hanina, Hazma topraklarından alarak yerleşim yerleri kurdu.

        Dördüncü Aşama: 1993 yılında Sovyet Yahudileri İsrail’e yönelerek Kudüs’teki yerleşim bölgelerine yerleştiler. Bununla birlikte, Beyti Sahur ve Ümmü Tuba kasabalarındaki Ebu Guneym Dağı üzerine koloni inşa ettiler.

        Yerleşimden Doğan Demografik, Sosyal ve Ekonomik Etkiler

        Demografik Etkiler:

        • İsrail’in Kudüs’teki Yahudilerin sayılarını artırma hedefine dair olarak, 1967 yılında hemen hemen yok sayılan topluluğun sayıları 1997 yılında 160.000’e ulaşarak Doğu Kudüs’teki Filistinlilerin sayılarına ulaştı.
        • Amaç, İsrail’in Kudüs’te egemenliğini sağlamaktı. Bu yönde, Yahudi nüfusu Arapların sayısından daha fazla sayıya ulaştırılmaya çalışıldı. Bildiğimiz gibi, bir yandan Filistinliler göçe zorlanıp evlerinden kovuldular, diğer yandan Yahudiler dünyanın farklı ülkelerinden çağrılıp Kudüs ve çevresine yerleştirildiler.

        Sosyal Etkiler:

        • İsrail Doğu Kudüs’ü işgal ettikten sonra Araplara mavi kimlik verildi. Bu mavi kimlik İsrail vatandaşlığı değildir. Sadece oturma iznidir. Bu adım, Araplar için büyük bir sorun oluşturdu. Nitekim, iç işleri ofisi dilediği zaman mavi kimlikleri çekme hakkına sahiptir.
        • Araplar yurtdışına gitmek istediklerinde Ürdün köprüsünden geçecekleri vakit 3 yıllık, havalimanından geçecekleri vakit ise 1 yıllık beyanname vermek zorundalar. Bu işlemlere ek olarak, nüfus işlemleri de yapılmaktadır. Doğum tarihleri, ikamet yerleri gibi bilgileri kaydedilmektedir. Öyle ki, bu koşullar Doğu Kudüs’teki Filistinlilere sosyal sorunlar oluşturmuştur.

        Ekonomik Etkiler:

        • İsrail’in politikası Kudüs’teki Arapları fakirleştirme yönündeydi. Bu yönde ağır vergiler dayatılmaktaydı. Aynı zamanda, tarım arazilerini ellerinden alınan Araplar işsiz duruma düşürülerek az ücretle işçi sınıfında çalışmak zorunda bırakıldılar. İşletme kurmak için Araplara ruhsat vermeyerek işlerini ekonomik sekteye uğrattılar. Bu doğrultuda Araplar, Kudüs ve çevresinde ekonomik araçlarını geliştiremediler.

        Yerleşime Karşı Uluslararası ve Araplar ile Filistin’in Tavrı:

        • İsrail, Kudüs meselesini Filistin müzakereleriyle birlikte ertelemeyi başararak bu süreçte Kudüs’te yerleşim fırsatlarını artırdı.
        • Konuyla ilgili İslam aleminin duruşu şu şekildedir: 1979 yılında Kudüs davasını takip etmek üzere Fas Kralı başkanlığında konsey kuruldu. Konseyde, Kudüs’ü çevreleyen tehditler, Filistinli Arapların Kudüs üzerindeki haklarıyla ilgili bilgilerin duyurulması adına dünyanın her yerine heyetlerin gönderilmesi kararları alındı.
        • ABD’nin duruşu ise şöyledir: Kudüs’ün aleyhine uluslararası kararlar alınmadan her yönden önceden beri İsrail’i destekleme yönündedir.
        • Avrupa Birliği, İsrail’in Kudüs’le birleştirilmesini ve pozisyonunun değiştirilmesini onaylamamıştır. Avrupa Birliği birçok toplantı ve konferansta Doğu Kudüs’te kurulan Yahudi yerleşim yerlerinin gayri meşru olduğunu ifade etmiştir.

        Kral İkinci Abdullah bin El Hüseyin Döneminde Kudüs’ün Haşimi Hükümeti Tarafından İnşası

        • İslam ve Hristiyanlığın Kudüs’teki kutsal mekanları Kral İkinci Abdullah bin ElHüseyin tarafından büyük ilgi görerek Ürdün hükümetinin programlarının bir parçası haline gelmişti. Kral, kutsal mekanlara ayrı ilgi gösterilmesi gerektiğine inanarak bütün hükümetlerin kutsal kitaplara karşı sorumluluğunu, bu kutsal mekanları korumakla yerine getirmesi gerekliliğini savunmuştur.
        • Kral Abdullah bin ElHüseyin zamanında Mescid-i Aksa büyük bir ilgi görmüştür. Bütün dinlerde kutsal değere sahip olan Kudüs şehrine ve kutsal yerlerine ayrı ilgi gösterip bakımlarını üstlenmiştir.
        • Abdullah bin ElHüseyin döneminde, Hâşim’i hükümetin imar işlemleri kurumsal bir hale büründü. Kutsal Mescidi Aksa, Kubbetüs Sahra’yı inşa etme komisyonu Ürdün’ün 1954 yılı 32 no’lu kanunu gereğince kuruldu. Komisyonun amacı, İslami kutsal yerleri koruyarak etkisini kaybettirmemekti. Aynı zamanda, çevresindeki bütün mescitlere, kubbelere, mihraplara ve çeşitli kültürel yerlere de ilgi gösterdi. Kutsal yerlere kesintisizce gerekli onarım ve restorasyon işlemlerini gerçekleştirdi. Mescid-i Aksa’nın üçte birinden fazla bulunan yangın izlerini temizlettirdi. Kubbetus Sahra Mescidi’ni restore ettirdi. Kral İkinci Abdullah döneminde Mescid-i Aksâ’yı yeniden imar etme faaliyetlerini özetleyecek olursak; Mescid-i Aksâ’daki Selahattin Minberi, Mescid-i Aksâ’nın güney ve doğu surlarının onarımı, gergi bağlantı çubukları projesi, ElmusallaElmarvani duvarını bağlama, Mescid-i Aksa’nın altyapısını yenileme, Kubbetus Sahra Mescidi’ni onarma, Mescid-i Aksa’daki Musalla’nın güney doğu açısında bulunan Hz. İsaBeşiği’nin onarımı.
        • Mescid-i Aksa’ya denetim kameralarının yerleştirilmesi, Haşimi hükümetin en son faaliyetlerinden oldu. 2015 yılında hem zaman hem de mekan yönünden Mescid-i Aksa’yı bölme hedefleri doğrultusunda baskınların artmasıyla, Ürdün Hükümeti Krallığı Mescid-i Aksa ziyaretçilerini denetim kameraları sayesinde denetliyordu. Ayrıca, bu durum Filistinlileri, Mescidi Şerif’i tehdit eden bu Siyonist projelere karşı savunmaya itti.

    Ayrıntılar